Daha doğru düzgün konuşamazken bile elimizde tuttuğumuz. Sözlerimiz başka muhataplar bulsun diye aracı kıldığımız. Hayat yolculuğumuzda hep yanımızda bulunan yol arkadaşımız. Kurşun, tükenmez, dolma gibi çeşitlerini ürettiğimiz; sözü kalıcı kılmaya yarayan alet. Kalem… Çantamızda, masamızın üstünde veya çekmecesinde, kitabımızın defterimizin arasında, gömleğimizin yaka cebinde, ceketimizin iç cebinde ve hatta elimizde hep yakınımızda, hep etrafımızda, hep bizimle. Kalem. Girdiğimiz tüm sınavlarda, tuttuğumuz tüm hesaplarda, yazdığımız tüm mektuplarda; yayımladığımız ne kadar roman, hikâye, şiir kitabı varsa ilk taslaklarında sayısız tükettiğimiz… Kalem. Sorulduğunda “Yok” denilince, “Sen ne biçim öğrencisin ya da ne biçim öğretmensin” diye kınadığımız. Kalem. Kırtasiyelerde, büfelerde, mahalle bakkallarında, süpermarketlerde; aradığımız her yerde kolayca bulabildiğimiz, hiç karaborsa olmayan. Kalem. Ve sevdiklerimize en çok hediye ettiğimiz.
Bıraksanız kalemle ilgili onlarca hikâye çıkarabilirim size. Kalem, hiç sadık kalmadığımız, tüketip attığımız, yenileriyle değiştirip, kaliteli ve marka olanlarıyla aldattığımız ve onsuz yapamadığımız sevgili. Kurşun kalemleri hoyrat kullanırız. Yontar yontar tüketiriz. Başını kemiririz. Yeri gelir yazdıklarını beğenmez, bir de sileriz. Yani kocaman bir hiç uğruna bir kurşun kalemi bitiririz. Oysa hepsinden önce, kalem tutmayı bilmez tecrübesiz ellerimize feda etmiştir kendisini kurşun kalem. Ve üstelik hayatımızdaki neredeyse bütün ilkleri hatıra diye saklayan biz, ilk kurşun kalemimizin rengini sorsalar bilmeyiz. Tükenmez kalem. Adı tükenmez olsa da hep tükettiğimiz kalem. Kalıcı sözler, silinmez izler bırakmak istediğimizde, bir imza gerektiğinde elimizin altındadır onlar. Mürekkep bulundurmaya ihtiyacımız olmaz tükenmez kalemimiz varsa. Ama öyle bir an gelir ki tam ihtiyacımız olduğu anda tükeniverir, yazmaz olur. İşte o anda onu tüketenin biz olduğumuz yadsıyıp, öfkemizi kusarız, hatta küfrü basarız. Hele bir de o tükenmez kalem cebimize akmışsa, o kalemi kalem olduğuna pişman ederiz. Ve dolma kalemlerimiz. En az hoyrat davrandığımız. Nadide olanlarını ömür boyu sakladığımız, torunlarımıza miras bıraktığımız. Önemli yazılarımızı onlarla özene bezene yazdığımız. Harflerden sanat eseri dolmakalemle oluşturulur. Hiçbir kalem yüreğimizdeki aşk incilerini dolmakalem kadar şahane dizemez. Aşık sarhoş, kâğıt sarhoş, kelam sarhoş, maşuk sarhoştur yazılandan.
Şimdilerde artık kalemlerin en soylusu dolmakalemin itibarı kalmamıştır modern çağın insanlarının hayatında. Türlü türlü kalemler var artık. Fosforlusu, fosforsuzu; simlisi, simsizi; uçlusu, uçsuzu; hatta akıllısı, akılsızı. Pilot kalem icat oldu mertlik bozuldu. Ne kâğıda dökülen inci taneleri kadar değerli aşklar kaldı, ne de sevdiklerine dolma kalem hediye edenler. Hoş! İçi boş aşkları doldurmaya dolma kalem de yetmez ya…
Kalemlerin dili olsa da bizi bize anlatsalar. Kalem yüzünden çıkan kavgalar mı ararsınız, işitilen azarlar mı, yenen dayaklar mı… Ama sanırım en hazin hikâyeler, yargıçların elinde kırılan kalemlere aittir. Kalemler kırılır, dönülmez bir kararın adıdır. Kalemler kırılır, nefesler birer birer sayılır. Kalemler kırılır, denizler sonsuzluğun okyanusuna yol alır. Kısacası kalemlerin hikayeleri çoğunlukla acıklıdır.
Güzel hikayeleri olan kalemler de az değildir. Ünlü bir romancının, şairin, ressamın kalemi olmak güzeldir. Yazdıklarını, çizdiklerini milyonlar beğenir. Kâtip meleklerden sağdakinin kalemi olmak güzeldir. Çünkü yazdıkları cennete giriş biletidir. Ama bir kalem var ki Allah onun üzerine yemin bile etmiştir. Kur’anı-ı Kerim’de başlı başına bir sureye ad olmuştur onun sayesinde Kalem. O Kalem, tüm kainatın en küçük zerresine kadar kaydını tutmuş kalemdir.. O kalem ne şanslı bir kalemdir. Kalemlerin şahı olmak. Yaratıcıya en yakın olmak. Ondan iltifat görmek. Hiç tükenmemek… İşte o kalemin anlatacak çok hikayesi vardır, kalemin değerini bilmeyen biz insanlara dair.
Kalemlerin bir duası varsa eğer şöyledir sanırım.
Allahım! Beni kıymet bilmezin eline düşürme.
Allahım! İyilikleri, güzellikleri ve faydalı olan şeyleri yazacak, güzel yürekli insanların ellerine düşür.
Allahım! Bana hiç tükenmeyen mürekkep, hiç bitmeyen uç nasip et.
Allahım! Q Klavyenin ve F Klavyenin zulmü altında bir köşeye itilen kardeşlerime yardım et.
Allahım! Beni Levh-i Mahfuzu yazdırdığın, üzerine ant içtiğin o Kalemler Şahının sancağı altında haşr et.
Allahım! Şu insanoğluna da akıl, fikir ve merhamet ihsan et. (Amin)
Bir gün bu dünya hayatı sona erecek. Tüm kalemler toprak olacak. Kalemle yazdıklarımız toprak olacak. Ve biz insanlar toprak olacağız. Sadece o ilk yaratılan kalemin yazdıkları kalacak. Kalemimizi her ne amaçla kullanırsak kullanalım, şunu unutmayalım yeter. Akıbetimiz bir kalemin ucunda olacak. Yoksa halimiz kaleminkinden de beter…