Gördüm diyorum, kimse inanmıyor. Gördüm diyorum o adamı. Bastonuyla kaldırımları takırdatan adamı gördüm. Fötr şapkasını gözlerine indirip aydınlığını örten; saatinin zinciri her adımda bir sarkaç gibi gidip gelen adamı. Yürüdükçe gölgesi sürünüyordu evlerin duvarlarına, insanların yüzlerine, bana.
Gördüm o adamı. Dudaklarını sinsi bir gülümsemeyle kilitleyen adamı. Bir ara indi kaldırımdan. Karşıya geçti. Karşıda ne mi vardı? deniz vardı. Herkes biliyordu orada denizin olduğunu. Bunu bilen sadece ben değildim. İşte oraya doğru yürüdü. Hızlı adımlarla yürüdü. Oysa denize yavaş adımlarla yaklaşılır. Geçit yoktur, yolun devamı yoktur. O halde niye koşar adım gider takım elbiseli bir adam denize doğru?
Peşinden gittim. Hemen arkasındaydım. Şapkasının gölgesine basa basa ilerliyordum. Sonra aniden durdu. Gölgesi durdu. Adımlarım durdu. Bir süre denize baktı. Fötr şapkasını hafifçe geri ittiğini gördüm. Herkesten sakladığı gözlerini yalnızca deniz görüyordu. Gökyüzüne baktı, sonra diz çöktü. Dizlerinden batıyordu ıslak kuma. Birden büyük bir dalga kabardı denizin ortasında. Hızla yaklaşan dalga kıyıya vurmak üzereyken adam başını denize daldırdı. Gördüm bunu yaptığını.
Bir anda büyük dalga kayboldu deniz, yanlış bir örgü gibi sökülüyordu. Adam denizi yutuyordu. Gördüm yosunların, midyelerin üstlerinin açıldığını. Çil çil altınlarla dolu sandıkların kapaklarının kapandığını, boşa yanıp sönen deniz fenerini. Sonra ayağa kalktı adam. Koluyla dudaklarındaki tuzlu suyu sildi. Korkumdan kımıldayamadım. Yanımdan geçerken, yüzüne bakamadım. Fakat duydum yunusların seslerini. Gördüm karnına bir denizi sığdıran adamı. Kimse inanmıyor.
Yürüdükçe deniz çalkalanıyordu karnında. Suyun sesini duyarak gidiyordum arkasından. Bir ara dönüp geriye baktım. Koca bir çukur bırakmıştık arkamızda. Sudan kopan bazı balıklar hâlâ çırpınıyordu kurumaya başlayan deniz kumunda. Gemilerin sesleri geliyordu uzaktan. Duyuyordum her birini. Limana yanaşamayan bir gemi nereye yanaşır?
Adam yorulmadan yürüyordu. Denizi nereye götüreceğini merak ederek yalpalıyordum peşi sıra. Renkli kollukları ve simitleriyle denize giren çocuklar koşarak yanımızdan geçiyordu. “Deniz yok! Geri dönün!” diye bağırdım. Çocuklar durup bana baktı. “Şu adam,” diye işaret ettim telaşla, “yuttu onu, alıp götürüyor bizden uzağa,” dedim. Bir süre daha duraklayan çocuklar, kahkahalar atarak denizin yolunu tuttular yeniden. Yalınayak koşuyorlardı kaldırımlarda.
Saatler geçmişti. Adam bir ara durdu. Gördüm durduğunu. Esnedi. Ağzını açtığı anda bir balık sıçradı yükseğe. Taklalar atarak yeniden bıraktı kendini ağzının karanlığına. Duydum balığın suya düşüşünü.
Tekrar yola koyulduk. Biz yürüdükçe gökyüzünde bir hareketlenme başladı. Küçük siyah bir bulut belirdi önce. Bizimle birlikte ilerliyordu. Fakat bir mıknatıs gibi önüne çıkan bütün bulutları kendine çekiyordu. Kısa sürede dev bir bulut kümesi adamı takip eder olmuştu. Bulutlar sıklaştıkça denizin sesi artıyordu. Kabaran dalgaların çarpıp dağıldıklarını duyuyordum. Yürümeye devam ediyorduk.
Bir ara ıslık çalmaya başladı adam. Nefesinden yosun kokusu yayılıyordu yollara. Aldım kokusunu diyorum. Bilmez miyim bir deniz nasıl kokar? Nemli nefesiyle ıslandı yüzüm. Balkonlarda kurumuş olan çamaşırlar bir bir ıslandı. Gömlek kollarından, pantolon paçalarından, çorap boğazlarından damlalar düşüyordu saçlarıma.
Gece olmuştu. Met-cezir vaktiydi. Adam yürüdükçe ıslak ayak izleri bırakıyordu ardında. Gördüm diyorum, bazılarının üstüne bastım diyorum, kara kediler de bastı üzerine, kimse inanmıyor. Neden yorulmuyordu adam?
Sabaha karşı bir köprüde durdu adam. Bastonunu korkuluklara dayayıp alttan geçen nehre baktı. Onu da yutacağından korkarak bir günlük sessizliğimi bozdum: “Dur!” diye bağırdım. Sesim onu şaşırtmadı. Biliyordu demek ki kendisini takip ettiğimi. Ağzını açtı. Bütün balıklar nehre sıçradı. Deniz boşaldı ardından. Başımızda kümelenen bulutlar emdi suyu. Denizle büyüyen bulutlar kayıp gitti gökyüzünden. Çatılarda bekleyen martılar peşlerine düştü yosun kokan bulutların.
Bozkıra aylarca Muson yağmurları yağdı. Biliyorum diyorum, neden kimse inanmıyor.