“Hizmet”, hizmet veren, hizmet alan taraflar üzerine kurulu bir ilişki içinde sürdürülür. Öğretmen verir, öğrenci alır. Doktor verir, hasta alır. İçinde yaşadığımız evren de böyle. Toprak verir, insanoğlu alır. Hizmeti verenler ve alanlar rutini içinde örnekleri çoğaltmak mümkün. İçinde yaşadığımız konutlarda bu bağlamda çok farklı değil. Koridorlar servis verir, salon alır. Banyolar servis verir, odalar alır. Depolar (varsa!) evi, genişletir, yaşatır. Nedense konutlarımızda bu servis veren hacimler, hep küçük, hep âtıl, hep işlevsiz, hep yok sayılır. Oysa servis verenler yok ise servis alanların yaşaması mümkün mü? Yeni dünya, yeni çalışma biçimleri, eski pandemi, yeni endemi derken, içinde çokça vakit geçirdiğimiz mekânlar bize yeterince hizmet veriyor mu?
Ev dediğimiz kutunun, salondaki “L” kanepeden ibaret olmadığını gördük bu dönemde. Daracık koridorlarda temizlik prosedürü bekleyen torbalar, nefes almak için balkonlara atılan minicik masalar, depoya zorunlu dönüş yapan küçük tuvaletler, olmayan antrelerden apartman sahanlığına taşan hayatlar…
Ama olsun, “Ebeveyn Banyomuz” var!
Kâğıt üzerinde, üç oda bir salon evlerin, yaşam alanı olarak çalışması zaten mümkün değil iken yeni dönem dediğimiz daha çok ev daha az dışarısı yıllarında hiç mümkün değil açıkçası. Bir tek inşaat firmasından ve veya sırım sırım yükselen toplu konut projelerinin tasarım ekibinden, elektrik süpürgesi ve çamaşır asacağı şuraya veya çizmeleri-botları buraya diye mekânsal bir karşılık göremedik henüz. Bırakın evin girişinde tüm ağırlığı kaldıracak bir depo odasını, koridora açılan apartman kapıları ile antrenin ne olduğu unutturuldu.
Ama olsun, “Ebeveyn Banyomuz” Var!
Plan şemada, mutfak kapısının hemen yanından açılan tuvalet anlayışından bahsetmiyoruz bile. Alıştık normal geliyor. Gelenin içeri alınması, gidenin (evsel-elektronik-tıbbî atıklar dahil) evden uzaklaştırılması hep bir işletim sistemi ve mekânda karşılığı olan eylemler iken mekân yok. Kargo ile araba kaportası bile gönderilen bir dünya düzeni içinde damacana suyunuz, birden fazla kapıya gelse bakarsınız öyle antrede (tabii varsa). Birkaç bot, birkaç spor ayakkabısı, iki üç çanta, ıslak bir kaban, terli bir hırka, 3 de damacana… Koridora açılan apartman kapınızı önce yana çekilerek özenle kapatıp bir buçuk kişilik koridorda bakışırsınız hepsi ile…
Ama olsun “Ebeveyn Banyomuz” Var!
Çocuklar büyür, kitaplar birikir, oyuncaklar çoğalır, ıvır zıvır, odalar dolar taşar. Kimini kıyıp verir aileler kimini saklar illâ bu senden hatıra kalsın tadında ama bir türlü yer bulunamaz o saklananlara. Önce raflara süs olur, sonra kutulara alınır, sonra kutularla yatak altındaki bazaya taşınır. Hepsi ev hanımının iradesi altında evden çıkmamaya direnir ama bir türlü yeri netleşmez. Bavullar, çantalar da hep hareket halindedir. Şayet bir ufak depo odanız yok ise o bavullar üç oda bir salon evde çeşitli noktalarda gezer. İç içe girer, sandalyeler üstünde dolap tepelerine çıkar olmadı tekrar iner…
Ama olsun “Ebeveyn Banyomuz” Var!
Evet çok cevap verilebilir bu çözümsüzlüklere, metropollerde arsa maliyeti, metrekare değeri vs. vs. İşte tam da bu yüzden zaten metrekare değil fonksiyon diyoruz. Mesele sadece üçüncü banyo, ikinci tuvalet, ada mutfak vs. değil, mesele evi “ev” yapan kokunun, buharın, çarşafın, yorgan kılıfının, oyuncakların, bavulların veya ayakkabıların durumu. Zorlaya zorlaya ev yapılmaya çalışılan alanlar manzumesi yerine fonksiyonel boşluklar.
Ama olsun “Ebeveyn Banyomuz” Var!
Daha da garibi metrekare sıkıntısı hatta rant derdi olmayan projelerde de aynı mekân anlayışı ile villaların üretilmesi. İki kapaklı (!) dolap(cık) içeren antrelerden, lebi-derya salonlara geçilen evlerde de bırakın kayak takımını koymak için bir alanı, eve girdiğinizde elinizdeki çok markalı çantayı koymak üzere mekânsal bir karşılığı dahi göremeyebilirsiniz.
Ama olsun “Ebeveyn Banyomuz” Var!
Bir evi koltuk kanepe takımı olarak gören projeler ile “Show Room” tadında evlerimizde, ütü masası elimizde oda oda geziyoruz. Sözün özü, servis veren mekânlar olmadan ev, ev olamıyor. Yaşamıyor. Öğretmen gibi alt yapıyı kuran servis hacimleri, çamaşır odaları, çamaşır odaları ile ilişkili balkonlar, giriş depoları, çalışma nişleri, kitaplar ve tüm kalabalığı taşıyan dolaplarla döşenmiş koridorlar olmadan “kokusu” alınmış “gül” gibi sunî bir şey çıkıyor ortaya.
Konut stoğumuzu oluşturan adına, 1+1, 2+1 veya 3+1 dediğimiz her matematiksel tanımın veya beyaz sayfa üzerinde gördüğünüz her çizginin bir sorumluluğu var. Ebeveyn banyosunun sorumluluğu oldukça önemli olsa gerek keza en küçük ev modelinde bile mevcut ve korkarım ki içinde bulunduğumuz dönemin konut tipolojisi denildiğinde “Ebeveyn Banyosu” altın harflerle karşımıza çıkacak.
Kısaca “Ebeveyn Banyosu” kırmızı çizgimiz derken ciddiydik!