Sevdanın vatanı gönüldür. Orada hiç kimse ona ilişmez; ne durumunu sorgular ne de hâlini yargılar. Çünkü gönül ülkesinin toprakları uçsuz bucaksız bir merhametle yoğrulmuştur. Sakinleri yaralı olduklarından, çileye ve hasrete rıza gösterdiklerinden konuşmayı değil, susmayı tercih edenlerdir. Sevda, yakıp kavursa da tahammülü de gönül ülkesinden devşirerek bir teselli sunar sahibine. Fakat nasıl ve ne zaman bilinmez, sevda ansızın bu ülkenin sınırlarından çıkıp aklın sınırlarına adımını atar. Ne olursa bundan sonra olur.
Aslında nasıl ve ne zaman yer değiştirmeye karar verdiğini tahmin etmek pek de zor değildir. Sabahattin Ali, “Selam” isimli hikâyesinde neler olduğunu Berber Yusuf aracılığıyla bize anlatır. Bir kumpanyayla Orhangazi’ye gelen genç bir kadının Yusuf’la dostluğunun sevdaya vardığını, berberin duygularını gizleyemediğini, kadının çıkan tatsızlıktan sonra bir daha dükkâna gelmediğini ve bunun üzerine kumpanyanın yoluna devam ettiğini anlatır. Zaten yaralı olan Yusuf, bu gidişle büsbütün kendini kaybeder. Pişmanlık, hasret, üzüntüdür artık yoldaşları.
Sevdasını gönül ülkesine gönderir Yusuf. Suskunlukla şifa bulacağına inanır; ne bir daha kadını anar ne de o günleri. Hatta bir süre sonra kendini toparlamış gibi görünür. Ta ki berberin dükkânına Kara Hakkı gelinceye kadar. Çünkü Kara Hakkı eli boş gelmemiştir. Yolda bir kumpanyaya rastladığını ve bir kadının kendisine ısrarla selam söylediğini dile getirir. Yusuf bilir selamın kimden geldiğini. İşte o anda gönül ülkesinde sessiz sedasız yaşayan sevdası yerini yurdunu terk edip akıl ülkesine göç eder. Akıl bilmez sevdaya nasıl muamele edileceğini. Bir çözüm, bir yol üretmeye çalışır da sahibine olmadık işler yaptırır. Yusuf bu yüzden evini, ailesini ve dükkânını o anda terk edip kendisine eşsiz bir sevda armağan etmiş olan kadının peşine düşer.
Sevdanın gönül ülkesini terk etmesi çoğu zaman sahibine felaket getirir. Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok romanında bir örnek de Erich Maria Remarque verir. Birinci Dünya Savaşı’nı konu edinen eserde dört sene boyunca askerin ve yıkımın içler acısı hâli anlatılır. Savaş uzar, asker yorgun düşer, mevsimler değişir. Kışın savaşmak daha kolaydır oysa bahar genç adamların kafalarını karıştırır. Çünkü güzelliği ölümü değil, sadece ve sadece hayatı müjdeler. Önceki baharlardan farklıdır bu yeni bahar. Kiraz ağaçları pembe çiçekleriyle dallarını donatırken Detering’e olanlar olur. Evinde bir kiraz bahçesi olan genç asker Detering’i hiçbir şey değil, bu masum pembe çiçekler yoldan çıkarır. Öyle ki cepheden dönüşü kopardığı küçük bir dalı yanında getirir. Arkadaşları tehlikeyi sezer fakat Detetring her şeyin yolunda olduğunu söyledikten sonra “Şimdi kiraz ağaçlarım çiçek açmıştır,” diye ekler sadece sözlerine. Ve o küçük, masum, pembe çiçek Detering’e gitgide yükselen bir sesle evini salık verir. Genç asker yatakhaneden çıkar, karargâhtan çıkar, savaş bölgesinden çıkar, emirden çıkar ve doğruca evinin yolunu tutar. Durdurulması çok zaman almaz. Detering’in sevdası tıpkı kendi gibi yasak olan sınırlardan geçer. Ve akıl ona durmamasını, evine ulaşıncaya kadar yoluna devam etmesini öğütler. Ne felaketi sezer artık asker ne de kendisini bekleyen büyük tehlikeyi.
Baharın akıl çelmesi yeni değildir. Sevdanın, susma ve sabretme diyarı olan gönül ülkesini terk edip aklın boyunduruğuna girmesi çoğu zaman bu havalarda olur. Şair, “beni bu güzel havalar mahvetti” dediğinde daha dikkatli dinlemeliydik onu. Sandık ki güneş ve bahar havası aklını çeldi. Sandık ki çiçeklerin açması, parkların yeşermesi, açık pencerelerden tül perdelerin uçuşması, kalın giysilerin çıkarılması kafasını karıştırdı. Bilmedik ki her bahar, her gün dönümü, her yıl bitimi, her hüzünlü nağme, hatta her an sevdamızın aklımızla iş birliği yapıp kafamızı karıştırabileceğini.
Sevdasını gönül ülkesinde tutabilenler mi kahramanlar yoksa o sevda akıl ülkesine sığınıp kafa karıştırdığında çağrısına kulak verenler mi? Hangisi doğru bilmiyorum ama Sabahattin Ali’nin hikâyesinde dile getirdiği şu sözler elbette doğru: “Sevdalıya öğüt vermesi kolaydır. Gel de sevdayı çekene sor.”
1 Yorum
Olağanüstü bir yorum. Kalemine sağlık sevgili Naime Erkovan, ne yazarsan büyülü ne söylersen çarpıcı cümlelerle dolu bir hazineyi bonkörce her okurunla paylaşıyorsun. Sevda dolu o güzel ülkeyi kaleminin ışığında görmek dileğiyle.