Aferin

Sümeyra Öztimur
5 dakika
-+=

Müziği severim. Notaların büyüsüne kapılmak çocukluk alışkanlığımdır. Müziğe artan ilgimle enstrüman çalmayı öğrenmek ve şarkı söylemek de keyifli bir süreci hediye etti bana. İlla birilerine dinleteyim, meşhur olayım gibi bir kaygım yoktu, gerçekten hazdı müzik. Günlük hayatın stresinden uzaklaşmaya ve rahatlamaya imkân veren bir araç. Yalnız son zamanlarda başka bir hâl aldı müzik benim için. Bir şarkıyı dinlerken tınlayan notaların ötesinde sözlere takılıp kalıyorum. Aynı şarkıları defalarca dinlediğim oluyor ve kimi zaman tek bir cümle ile kopabiliyorum zamandan. Hele biri var ki beni Yaradan’la buluşturup kesif bir sorgulamanın içine atıp gidiyor her seferinde. Yakınmıyorum, yanlış anlaşılmak istemem. İyi yapıyor; bu satırları arka arkaya getirecek kıvama getiriyor beni.

Merak ettiniz değil mi, kimdir o? Mabel Matiz’den bahsediyorum. “Aferin” ile göğsümün bir yandan sıkışıp bir yandan genişlemesine vesile olan Mabel Matiz. İyi ki var.

Hâlleniyorsun deryaya, yerin yok bir damlaya.

 Anlamıyorsun niye geldi bu hayvan, bu dünyaya…

Birçok sıkıntı, bela ve dertlerle çevreli; bitmeyen bir mücadele içindeyiz her gün. Çalışıyoruz, yoruluyoruz, başa çıkamıyoruz. Bir daha çalışıyoruz, yoruluyoruz ama yine başa çıkamıyoruz.

Bir gün rahat etmeyecek miyim bu dünyada? dediğimiz oluyor. Aradığımız iç huzuru nedense tam olarak bulamıyouz. Namaz da kılsak, yoga da yapsak kısa süreli rahatlamanın ötesine geçemiyoruz çünkü her gün Kabe’ye bile gitse gelse, dindiremez insan çalkantılarını; eğer odaklandığı yer yanlışsa.

Odak noktamız neresi? Nereye takılıyoruz? Görünene mi, esas görmemiz gerekene mi? Bu sorunun cevabını önemsiyorum zira seçimimiz ya sırat-ı müstakim üzere kılıyor ya da menzilden olabildiğince uzaklaştırıyor bizi.

Baktın bana, gördün seni. Aynalar anlattı her bir şeyi.

Bak manzaraya, oku kendini. Kavgalar anlattı her bir şeyi.

Ben; herkesi sevdiğini düşünen, herkes için elinden geleni yapan Sevgi… Kime ne yaptıysam yaranamadım. Bir türlü memnun edemedim sevdiklerimi. Uğruna emek verdiğim tüm insanlar hayırsız çıktı, vefasızlığın muhtelif örneklerini sergilediler. Bir gün gülmedi yüzüm. Beni yaradan Hak, bana bu muameleyi reva gördü ve ben de çoğunlukla boynumu bükerek, gücüm kesildiğindeyse isyan ederek nihayetinde kaderime razı oldum. Öyle mi oldu gerçekten?  “Evet!” diye kuvvetle gürleyen sesim yankılanıyor bir kulağımda lakin diğer kulağımda cızırtılı bir ses “Hayır!” diyor. Soruyorum kendime, Yaradan’ın bana üflediği ruhtan var olan kendimi sevdim mi? Diğerlerine gösterdiğim merhametin yarısını verebildim mi kendime? Vefasız olan dışarıdakiler mi yoksa kendine vefasız ben miyim? Kendimi sigaya çekecek gücüm var mı?  

Ben, her işin altından kalkan, kimsenin başaramadıklarını başarma hırsıyla gece uykuları kaçıran, kazandığı hiçbir zaferle doymayıp hep başa dönen ve huzursuzluğun derin kuyularında kaybolan Bilgehan… Düşündüm mü, neden hep başladığım yerdeyim? Hayalini kurduğum o muhteşem evi satın aldım, en yüksek maaşı bana verdiler elde ettiğim statü gereği ama ne olursa olsun savunma mekanizmalarımdan kurduğum ordu, bastıramadı geceleri sızlayan yüreğimin ayaklanmasını. Hep iş güç bilmeyen yetersiz insanlarla çalışmak mı yoruyor beni yoksa ne yapsam yeterli hissedemeyişim mi? Esas derdim bunu fark etmem, idrak etmem ve üstesinden gelmem midir acaba?

Ben; güzelliği, kibarlığı ve bilgisi ile herkese parmak ısırtan Gizem… Her yerde örnek gösterilen, idol ilan edilen oldum. Her şeyim vardı. İyi bir işim, eşim, çocuğum ve de param… Sosyal medyaya attığım fotoğraflarla cümle âleme öykünülecek bir hayat yaşadığımı haykırıyordum daha dün. Gün geldi, bir anda kapattım sergimi, tek bir fotoğraf bırakmamacasına. “Eşim beni aldattı, çocuğum evi terk etti. Depresyondayım, kimseyi görmek istemiyorum.” şeklinde girizgâh yapan, akabinde mağduriyetimin sahihliğine taraftar toplayacak nitelikte uzun bir bildiri yayınladım açıklama yerine. Çekildim köşeme. Bence bunları hak etmedim, hem de hiç hak etmedim. Öyle donanımlı, böylesine mükemmel olduğum halde bunları neden yaşadığıma anlam veremedim. Kendime ihanet ettiğimi ise hiç düşünmedim ama olabilir mi? Olabilir. Yoksul geçen çocukluğumun acısını çıkarmak isterken mi örttüm hakikatimi? Üzgünken sahte gülüşlerle süsledim mi gözlerimi sahiden veya eşime saydırırken içimden en çirkin kelimeleri, anlayışlı göründüm mü yüzüne karşı? Özüme dair tüm bilgileri dünya hırsıyla bertaraf edip kendi yarattığım imajın altında sıkışıp kalmışken, derinimden gelen sesleri susturmaya mı harcadım tüm enerjimi? Gerçekte kimdi aldatan? Özümdeki sırları açığa çıkarmanın vakti geldiği için mi bu olanlar?

Ben… Ben diye başlayan daha kaç kişi çıkar benden? Manzaranın bütünü ile aynalara kızmadan bakabilirsek görebiliriz ancak. 

Kırdın da ne oldu karanfili, Tanrı’yı üzdün, aferin!

O karanfil ki tek bir daldan çiçek açar. Birliktir, saflıktır, aşktır ve de sadakattir. Buraya gelme amacımızı, misyonumuzu anlamadığımız her an üzülmez mi bizi Yaradan? Aşka olan sadakatin önüne geçerse dünya, n’eylemelidir kopanı Bir’den?

Gel söndürelim o yüreğin yanıyorsa, ben ne bileyim aşksa ölüm, tadı bu mu?

Gençliğimi bir acı yelin muştası vurdu, ben ne bileyim, yaşamanın tadı bu mu?

Aşkın yoludur katedilen. Dertsiz tasasız olur mu? Hep ham kalıp şekvalarla mı tüketeceğiz ömrü yoksa aşkla pişip ölmeden önce ölmenin tadıyla yanacak mıyız? Nedir yaşamanın tadı? Gençliğin acı yeli, olgunlaşmanın müjdecisine dönüşebilecek midir?

Giriş, gelişme derken geldik yazının sonuna. Toplayalım mı dağılanları? Haydi toplayalım.

Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. (Tin Suresi/4-5)

Ahsen-i takvim üzere yaratılıp esfel-i safiline düşen aciz kullar olarak bize, imtihan edilmek düştü en aşağı seviye olan dünyada. İnsanlık makamına çıkabilmek için bu çetin yolculuk. Yollar engebeli, yollar dikenli. Ulaşması kolay değil menzile. Odak noktamız görünen ise vay halimize. Hiç bitmeyecek ve hiçbir zaman galip gelemeyeceğimiz bir kavganın içinde debelenip duracağız. Asıl anlatılmak istenene hâllenip kapalı kapıları açabilenlere, Tanrı’yı üzmeyenlere ise kocaman bir “aferin.”

4 Yorum

Elif Solakoğulları 28 Ağustos 2023 - 15:44

Bu şarkıyı tam da bu bakış açısıyla çok sevmiş, arkadaşlarımla paylaşmıştım. Yazınızı da öyle yapacağım, yine aynı sâikle. Çünkü aynı yerden bakabildiklerimiz gönlümüzü genişletiyor, iyi ki bu güzel yazıyı yazmışsınız. Kaleminize bin bereket.

Cevapla
Sümeyra Öztimur 28 Ağustos 2023 - 20:24

Can-ı yürekten teşekkür ediyorum. 🙏🏻 🥰 Anlaşılmak, aynı duygu ve enerjide buluşabilmek, paylaşabilmek ve aynı paydada genişleyebilmek ne mutlu ve ne keyifli… Devamını sağlayabilmek dileğiyle, sevgiler. ❤️

Cevapla
Nesrin Kundak 31 Ağustos 2023 - 09:44

Şarkıdan yazınızla birlikte haberdar oldum.Derinlerde söyleyemediğim kelimeler şarkıyla ve yazınızla ortaya çıkıverdi birden.Halden hale geçerken yolda durup azığımı aldım sanki yazınızla.Kaleminizle ve gönlünüzle tanıştım,hoş sefa geldiniz…

Cevapla
Sümeyra ÖZTİMUR 1 Eylül 2023 - 13:31

Derinlerdekilerle yüzleşmek, yüzeye çıkarıp dile getirmek zordur hepimiz için. Ama yalnız değiliz. Kendi hikayelerimizden yola çıkıp vesile oluyoruz birbirimize. Dolayısıyla hoş buldum, memnun oldum, sevgiler. 🥰😊🙏🏻

Cevapla

Yorum Yaz

Hizmetimizi geliştirmek için çerezleri kullanıyoruz. Ayrıntılı bilgi Tamam