Bir Veledin İnsan Olma Serüveni

Arzu Okumuş
3 dakika
-+=

Annemin aziz ruhuna, annelere, annelik edenlere ve geleceğin annelerine…

Ben annemi çok severim. “Ne yani lâf mı bu şimdi” diyeceksiniz. “Herkes annesini çok sever. Doğrudur elbette, herkes annesini çok sever. Her anne çocuğunu dokuz ay karnında taşır, yemez yedirir, giymez giydirir ve hastalandığında kederler giyinir. 

Günümüzde olsaydı prematüre denebilecek kadar küçük, hastalıklı ve görme engelli olarak doğmuşum. Görünmeyen başka sorunlarım da varmış, sonraki yaşlarda tesadüfen öğrendiğim. Tek böbreğim olması gibi ama annem bunu hiç bilmedi. Annem bir kere bile “Allah’ım neden benim çocuğum böyle doğdu!” demedi. Biliyorum, deseydi hissederdim çünkü. Annemden mütevekkil olmayı ve Allah’a sığınmayı bu şekilde öğrendim.

Beş kardeştik. Annemin bana ayrıcalıklı davrandığını hiç görmedim. Erkek kardeşimle beş altı yaşlarındayken dönüşümlü olarak bulaşık yıkatırdı bize. “O görmüyor, yapamaz” demezdi. Nasıl yıkayacağımızı tarif ederdi. Bana bir ayrıcalık yapmışsa dualarında yapmıştır, çünkü daima beni koruyan Allah’ın elini hissettim üzerimde. 

Okuma yazma bilmezmiş annem. Ablam ve ağabeylerim okula başlayınca onlarla çat pat sökmüş okumayı. Yazmayı bana annem öğretti. Hatta yazdığım ilk kelime “anne” kelimesidir.  Bana azimli ve gayretli olmayı öğreten “anne”.

Dinlemeyi öğrendim annemden. Karşındaki kim olursa olsun; büyük küçük, yaşlı genç, akıllı, deli, hatta radyodaki, telefondaki gibi karşında olmasa da sözünü bitirene kadar dinlemeyi… Babam tarafından çok uzak bir akraba vardı; Deli Mehmet derdi herkes, biz Mehmet Dayı derdik. Bir gün babam aldı eve getirdi. Ne olduysa köye, evine dönememiş o gün. Üstü başı pislik içinde. Belki aylardır banyo yüzü görmemiş. Annem babama çatmadığı gibi “Gel şu garibi bir banyo ettirelim, gövdesi rahatlasın azıcık” demişti. Adamcağız bitten, kaşınmaktan helak olmuştu. Banyo ettirip babamın çamaşırlarından giydirmiş, onun çamaşırlarını da bir güzel yıkayıp sobada kurutmuştu annem. Sonra da uykusu gelene kadar sohbet etmişti Mehmet Dayı ile.  Bu, insana değer vermekti işte.

Biz küçüktük; annem bize hikâyeler anlatırdı. Kendi çocukluğunda akşamları tüm aile, ocağın başında toplanıp da dedelerinden dinledikleri hikâyeleri, okuma bilen ağabeylerinin okuduğu Hz. Ali cenklerini. Heyecanla, pür dikkat dinlerdik annemi. Biz hep, küçük yaşta Müslümanlığı seçme iradesini gösteren âlî, büyüdüğünde cehaletin karşısında kendisine “ilmin kapısı” dedirten kalemi keskin Ali ve zulmün karşısında “Allah’ın Aslanı” kesilen kılıcı keskin Ali olmak istedik. 

Altı yaşımdayım. Ankara’da ilk göz ameliyatına gireceğim. Babam çömelmiş ağlıyor. Annem, “Sen ne yapıyorsun koca adam çocuğun karşısında” deyip, babamı kendine getiriyor. İçi yanarken güçlü durmayı, dirayetli olmayı da annemden o zaman öğrendim. 

Hayatımda bir kez mızmızlık ettim. Hem öyle böyle değil, bezdirircesine. Ameliyattan sonra Ankara’da geziyoruz. Üç tekerlekli bisiklet gördüm. Tutturdum, isterim de isterim. “Tamam kızım Giresun’da alacağız, söz.” Ben tutturdum illâ da şimdi. Ankara’da alınmadı tabi, Giresun’da alındı. Gençlik Parkı’nı hem annemlere hem de kendime zehretmek de yanıma kâr kaldı. Bu olayla akıl ve mantık dışı talepler karşısında gereksiz merhamete kapılıp zafiyete düşmemeyi öğrendim.

Ben annemi hiç üzmedim, sözünden çıkmadım, kalbini kırmadım. Annemden korkmazdım. Aksine annemi üzmekten korkardım. Annem bana terlik fırlatmadı. Çamurdan yaptığımız oyuncakları kuzinede kurutmak için eve getirdiğimizde “Bu pisliklerin evde ne işi var” deyip dışarı atmadı. Evde olmadığında yastık, battaniye, minder ne varsa ortaya getirip evcilik yaptığımız zaman “Bu evin hâli ne böyle” diye azarlamadı. “Hadi artık toplayın şunları” deyip, bize sorumlu davranmayı ve hoşgörülü olmayı öğretti.

Annemden çok şey öğrendim. Sabırlı olmayı, merhametli olmayı, affetmeyi, yalan söylememeyi, vefalı olmayı, yardımseverliği, hikâyeler anlatmayı, radyo dinlemeyi, şarkı söylemeyi, dua etmeyi, göğse “İman Tahtası” demeyi, insanları sevmeyi, kelebekleri sevmeyi, çiçekleri sevmeyi ve ne olursa olsun gülümsemeyi…

Ölümünde yanındaydım. Yattığı divana yüzümü kapayıp “Anne bana gücenme, seni kaldırıp indirmeye artık gücüm yetmiyor” diye ağladığımda, mecali kalmamış elini güçlükle kaldırarak başıma koydu. Son bir okşayışla “Ben sana gücenmiyorum kızım” diyerek beni teselli eden annemden son öğrendiğim, anneler ölse de şefkatli ellerinin evlatlarının başını okşamaya devam ettiğidir. Hâlâ annemi neden çok sevdiğimi anlamayan varsa söyleyeyim. Ben annem sayesinde “insanım” ve her şeyimle annemin kızıyım.

6 Yorum

Esin Tümer Kurnaz 15 Mayıs 2023 - 14:03

İçime işledi… Aynı duygular ile aynı düzen ile büyütüldüm. Emeğinize bereket

Cevapla
Esma Cusundaş 15 Mayıs 2023 - 16:47

Güzel yüreğine sağlık Arzu hocam,içime işleyerek okudum inan herşey gözlerimde canlandı.Tebrik ederim

Cevapla
Nurfer Çengel 15 Mayıs 2023 - 17:21

Ne mutlu ki senin gübi evlat,bizlere dost yetiştirmiş .Kalemine ,yüreğine sağlıkl.Anneciğinğn mekanı cennet olsun.🙏

Cevapla
Lütfiye Batum 15 Mayıs 2023 - 20:05

Çok güzel insanmış sizin gibide bir evlat yetiştirmiş, ruhu şadolsun, mekanı cennet olsun🙏❤️

Cevapla
Ayşegül Uygun 15 Mayıs 2023 - 23:02

Harikasın Arzucum duygularıma tercüman oldun

Cevapla
Arzu Okumuş 16 Mayıs 2023 - 21:28

Çok teşekkür ediyorum. Bütün anneler güzel kalplidir. I Tüm annelerin ellerinden öpüyorum

Cevapla

Yorum Yaz

Hizmetimizi geliştirmek için çerezleri kullanıyoruz. Ayrıntılı bilgi Tamam