Bu Kadar Erkeklik Yeter

Alper Tanca
6 dakika
-+=

Seneler evvel gördüğüm bir rüya hâlâ tüm canlılığıyla gözümün önünde. O zamanlar ABD’de Trump iktidardaydı. Rüyamda öfkeli ve maço söylemler veriyordu. Nehirler zehirle dolmuş, geçtiği her yerde yaşamı yok ederek denize dökülüyorlar, ormanlar alevler içinde yanarken, fabrikalar havaya zehirli dumanlarını kusuyorlardı. Apokaliptik bir manzarayla karşı karşıyaydım. Bir ses bana şöyle dedi: “Dünyanın yeniden dişi enerjiyle barış yapması lazım.” Eril enerjiyle dişil enerji dengeye gelmeli ve ahengi tekrar yakalamalıydı. Bunun ne kadar doğru olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. 

Tasavvufa göre varoluş zıtlıklar üzerine kurulmuştur. Var olan her şeyin bir zıddı vardır ve varlıklar bu şekilde kendilerini aşikâr ederler. Örneğin sıcak olmasaydı soğuk diye bir şeyi anlayabilmek mümkün olmazdı; sıcağın yokluğudur soğuğu var eden. Aynı şekilde aydınlık olmasaydı karanlığı, iyilik olmasaydı kötülüğü anlamak mümkün olamazdı. Tüm bu negatif gibi görünen tarafların aslında kendi başlarına bir varlığı yok; karanlığın ışığın yokluğunda ortaya çıkışı gibi birbirleriyle var oluyorlar. Bu durum da onların varlıklarını göreceli kılıyor. 

Bu şekilde kurulmuş bir evren anlayışı Hinduizm’de, Taoizm’de, kadim felsefede, tasavvufta, birçok inanç ve düşünce sisteminde derinlemesine incelenmiştir. Kadim öğretiler bu varoluşun iki kutuplu yapısını fark etmiş ve bunun üzerine bir hayli kafa yormuşlar ve konuya paralellikler içeren çeşitli açıklamalar getirmişlerdir.

İki kutuplu dediğimiz zaman aklımıza ilk gelen birbiriyle tamamen ayrı ve tamamen zıt iki farklı şey oluyor. Ancak bu konu üzerine düşünen herkes bir süre sonra fark etmiştir ki, bu birbirine tamamen zıt iki şey aslında bir bütünün tamamlayıcısıdır. İkisinin de var olabilmek için birbirlerine ihtiyacı vardır ve biri olmadan diğerinin fark edilmesi mümkün değildir. İronik bir şekilde karanlık var olabilmek için ışığa muhtaçtır. Evrendeki ilahi düzen bu zıtlıkların mükemmel dengesi ve eşitliği üzerine kurulmuştur. Bu iki kutuptan birisi diğerine hiçbir zaman baskın değildir, her zaman denge söz konusudur. Birisi bir yerde azalıyorsa mutlaka bir başka yerde artıyordur. Tıpkı iyilik ve kötülük gibi. Tasavvuftaki zıtlıkların birliği görüşü, Taoizm ve Zen Budizm gibi diğer Doğu felsefeleriyle de benzerlik gösterir. Özellikle Taoizm’de, Yin ve Yang olarak bilinen iki zıt kavramın birliği, evrenin döngüsel yapısını ve dengeyi koruması açısından önemlidir. Hinduizm’de de Şiva, evrenin yıkımı ve yeniden yaratımıyla ilişkilendirilirken, Vishnu evrenin korunması ve sürdürülmesi ile ilişkilendirilir. Ancak, bu tanrıların güçlerinin sadece yıkıcı veya sadece yaratıcı olmadığına dikkat edilmelidir. Hinduizm’de, yaratılış ve yok oluş birbirine bağlıdır ve bu sürecin evrenin döngüsünün bir parçası olduğu kabul edilir. Bu nedenle, Shiva’nın yıkıcı gücü, bir sonraki yaratılışın hazırlanması için gereklidir ve Vishnu’nun koruyucu gücü, evrenin sürdürülmesi için gerekli olan dengeyi sağlar. Bunu tıpkı birbirinden farklı ama birbirinin tamamlayıcısı yani “ötedeki teki” olmuş evli bir çiftin ilişkisine benzetebiliriz sanırım.  

Dünyamız hepimizin artık iliklerinde hissettiği üzere bir geçiş dönemine girmiştir. Bu adeta eski hayata ölünmesi ve yeni bir hayata doğuş şeklindedir. Bir yandan insanoğlu eski hayatına sıkı sıkı tutunup ondan vazgeçmeyi istememekte, ancak değişen dünya onu buna zorlamaktadır. Bu tıpkı ölürken can çekişen birisine, ya da tam tersine doğum sancılarına benzetilebilir. Bebek mutlu olduğu, her ihtiyacının karşılandığı ve o küçük evreninin merkezi olduğu hayatını terk edip bu dünyaya doğmak istemese de doğum kasılmaları onu buna mecbur eder. Alışık olduğu yerden istese de istemese de dışarı itilir. Ölüm de doğum da sancısız gerçekleşmez; işte şimdi bizim hissettiğimiz ve şu anda hayatın her anına sinmiş o tuhaf his budur.

Yaratılış ve yok ediliş tasavvufta “cemal” ve “celal” dediğimiz iki enerjinin eseridir. Celal Allah’ın gücünü, iradesini ve otoritesini ifade eder. Cemal ise güzellik olarak, Allah’ın bizlere olan merhameti ve şefkati olarak ifade edilebilir. Allah hem dişil hem eril özellikleri kendinde toplayan eksiksiz ve mükemmel olan olarak düşünülür. 

Bugün yaşadığımız varoluşsal krizin kökeninde bu dişil ve eril enerjinin tekrar denge bulmak için harekete geçmeleri yatmaktadır. Biz pozitivizmi benimsediğimiz, aklı, bilimi ve faydayı her şeyin önünde tuttuğumuz, bu dünyanın bir parçası değil onun efendisi olduğumuzu düşündüğümüz birkaç yüzyılın ardından, dünyanın tekrar kendini dengeye getirmesine şahit oluyoruz. Bu evrensel bir yasa, dişil ve eril, cemal ve celal, Yin ve Yang her zaman dengede olmak zorundadır. Bu geçişi kriz olarak görmemizin sebebi bizim hala eskiye bağlı kalmak istememiz, eski alışkanlıklarımızdan, kabul edişlerimizden ve hatalarımızdan vazgeçmeyi bir türlü istemeyişimizdir. 

Bu son birkaç yüzyılda kurduğumuz erkek egemen ve eril enerjinin baskın olduğu düzenin bizi getirdiği noktaya bir bakalım. Bugün kaçımız insanlığın bir bütün olarak geldiği şu noktadan memnunuz? Eril enerjinin en aşikâr temsilcileri olarak biz erkekler biraz iç muhasebe yapalım ve kendimize soralım; neden bütün kişisel gelişimle ilgili kurslar, programlar hınca hınç kadınlarla dolu? Neden içine bakmak isteyen, özünü keşfetmeye çalışan, sevgi ve şefkat üzerine kafa yoranlar hep kadınlar? Aramızdan istisnai birkaçımız dışında, içsel yolculuk yapmayla ilgili her türlü şeye mesafeli yaklaşıyoruz. Kanımca bunun sebebi erkeklerin bu konulara ilgi göstermemesi değil ancak bunu nasıl yapacaklarını bilememeleri, üzerlerine yapıştırılmış etiketlerden dolayı kafa karışıklığı yaşamalarıdır. 

Üstümüzde toplum baskısı, arkadaşlarımızın bizi makaraya alması, yeterince “erkek” olarak görülememe korkusu gibi sebepler olduğunu türümüzün bir temsilcisi olarak ben de biliyorum. Ancak olmadığımız birisi gibi kendimizi göstermek, duygularımızı saklamak, içimizden geçenleri açıkça paylaşamamak sadece psikoterapistlere ve anti depresan üreten ilaç firmalarına yarıyor olsa da, bizi “daha erkek” yapmıyor. Varoluşumuzun bir yönüne sırtımızı dönmek, sadece yaşadığımız hayatı daha kısır hale getiriyor ve fark etmesek de içsel olarak eril ve dişil arasındaki dengeyi bulmaya çalışıyoruz. Buna direndiğimiz her an memnuniyetsizliğimizi, öfkemizi biraz daha artırıyor, sıkıntısını ilişkilerimize ve hayatımızda er ya da geç yansıtıyor.

Özellikle 40’lı yaşlarımdan sonra, hayatın bizi zorlayan kaçınılmaz imtihanları da üst üste gelmeye başlayınca, bazı erkek arkadaşlarımda birtakım değişimlere şahit oldum. Sanki bu yaşlarda içimizdeki celal -tıpkı bir kasabın dövdüğü et gibi- hayattan yediğimiz silleler ile yavaş yavaş yumuşuyor ve o hep özlediğimiz ama itiraf edemediğimiz cemalin varlığı içimizde artıyor, ikisi birbirine karışıyor ve dengeyi biraz da olsa buluyor. Ben bu dönüşümü sağlayabilmiş olan arkadaşlarımın hayatlarının ne kadar zenginleştiğine tanık oldum. Dişil enerjinin de kabulüyle adeta o içimizdeki eksik olan şey tamam hale geliyor, sırtımızdan bir yük kalkıyor. Birbirimizle olan sohbetlerin derinliği, niteliği ve tadı artıyor. O hep taktığımız maskeyi çıkartmak, oynadığımız yorucu rolden zaman zaman da olsa kurtulabilmek, duygularımızı ifade edebilmek bizi müthiş özgürleştiren bir şey.

Erkekler olarak toplum tarafından bize cemalimizi göstermemize izin verilen alanlar dışına da çıkabilmemiz lazım, bu rezonans yasasıyla halka halka tüm çevremize de yayılacaktır. Kalbimizle, cemalimizle, içimizdeki bir parçamız olan dişil enerjiyle bağ kurmak için tek başımıza olmayı, duygusal bir şarkıyı yahut hayattan bir sille yemeyi beklemeyelim. Bunu her an yapabiliriz, dünyanın buna ihtiyacı var, bizim ise daha da çok. 

6 Yorum

Lütfiye Batum 13 Haziran 2023 - 07:13

Alper bey, yazınıza bayıldım kaleminize ve gönlünüze sağlık …dilerim bu geçiş fazla sancılı olmaz beşerlikten insan olmaya adım atarız🙏❤️sevgiyle

Cevapla
Alper Tanca 18 Haziran 2023 - 17:42

Çok teşekkür ederim ben de dileklerinize can-ı gönülden katılıyorum. 🙏

Cevapla
İlkay Yıldız Sakaoğlu 13 Haziran 2023 - 09:46

Harika bir farkındalık. Okuyucu olarak bende bildiğim şeylerin kafamda derlenip toparlanmasını, aydınlanmamı sağladı. Kaleminize, yüreğinize sağlık✏️🎈

Cevapla
Alper Tanca 18 Haziran 2023 - 17:43

Sağ olunuz çok teşekkürler ☺️

Cevapla
Ayşegül 13 Haziran 2023 - 12:45

Meseleye baktığınız pencere çok güzel aydınlatıcı. Kaleminize sağlık

Cevapla
Alper Tanca 18 Haziran 2023 - 17:43

Cok teşekkürler ☺️

Cevapla

Yorum Yaz

Hizmetimizi geliştirmek için çerezleri kullanıyoruz. Ayrıntılı bilgi Tamam