Geçenlerde ofisimizde üst üste bir klavye ve bir kahve makinamız bozuldu. Tamir ettirme girişimlerimiz neticesinde gelen cevap aynıydı: Bu alet miadını doldurmuş. Bu cümle bana ait; onlar: “Bunun ömrü dolmuş” diyorlar, tamir etmek istemiyorlardı. Halbuki klavyeyi alalı henüz 1,5 – 2 sene geçmişti. Bu durum beni hem kızdırdı hem de epey düşündürdü. Biraz araştırınca öğrendim; öyle bir tasarım varmış ki ya da öyle üretmişler ki klavyenin bir tuşu bozulunca diğerleri de çalışmıyor ve siz yeni bir ürün satın almak zorunda kalıyorsunuz. Buna isyan edince de cevap hazır: Yenisini almak eskisini tamir ettirmekten sadece üç kuruş fazla, hem de yenilemiş oluyorsunuz.
Tezgâh iyi kurulmuştu. “Planlı eskitme” kavramını duymuş muydunuz? Fikir 1920’lerde bir otomotiv şirketinin yöneticisi tarafından ortaya atılmış. Tanımı şöyle: Bir ürünün belli bir süre sonra eskiyerek ya da işlevsiz hale gelerek sınırlı ömre sahip olmasını tasarlamak ya da planlamak. Önce ampullerde uygulanmaya başlanmış. 120 yıldır kesintisiz yanmakta olan bir ampul mevcutken, yani böyle bir şey teknik olarak mümkünken, ortalama ampul ömrü planlanarak 1000 saate indirilmiş.
Kadın külotlu çorapları ilk üretildiğinde bir otomobili çekebilecek güce sahipken, günümüzde küçük bir parmak darbesi ile yırtılıyor. Yaşı müsait olanlarımız hatırlarlar “Atın, atın, eskimiş çoraplarınızı atın; Jil geliyor” sloganıyla 70’li yıllarda “at yenisini al” kavramı hayatımıza yerleşti.
Bir kısmınızın, “böyle olmak zorunda, başka türlü ekonomi nasıl ayakta kalacak” dediğinizi duyar gibiyim. Bu inanç kalıbının da bize dayatıldığını düşünüyorum, bu da ayrı bir tartışma konusu.
Planlı eskitme, doğa, çevre sağlığı ve sürdürülebilirlik için vahim sonuçlar doğurabilir. Bunun için farkındalığımızı artırıp, mücadele etmeliyiz. Öte yandan ben bir psikoloğum, odağım daha çok insan duygusu, düşüncesi, davranışı ve ilişkileri üzerinde yoğunlaşmış durumda. Dolayısı ile konuya buradan bakıyorum.
Geçenlerde bir arkadaşım anne ve babasının 40. evlilik yıldönümünü kutlamak üzere memleketine gidiyordu. Bir yandan onları kutlayıp, mutlu olurken bir yandan şöyle bir sahne geldi gözümün önüne. Evvelki sene uçakla Fethiye’ye giderken her hâllerinden ve davranışlarından yeni evli oldukları ve balayına gittikleri anlaşılan çiftten, genç hanımın üzerinde kocaman “I love my freedom” (özgürlüğümü seviyorum) yazan bir tişört görmüştüm. Planlı eskitmenin insan ilişkileri üzerindeki etkisi ne olabilir diye düşünmeye başladım.
Gelecek nesillerde 40. evlilik yıldönümlerini kutlayabilecek çift kalacak mı? Üzerinde biraz tefekkür etmeye değer. Siz ne dersiniz?