Hepimiz sırtımızda bir çuvalla yola koyuluyoruz yaşama gözümüzü açtığımızdan itibaren. Burada akıl yönünü ön plana koyalım. Ana karnına düştüğümüzde başlıyor heybeyi doldurma hikayemiz. Pek çok bilgiyi, inancı, zannı koyuyoruz içine. Çevremizdekiler de en başta ebeveynlerimiz ve ailemiz olmak üzere yardımcı oluyorlar bize. İçine bir şeyler dolduruyorlar sürekli, çoğu kez biz farkında bile olmadan.
Neticede yetişkin olduğumuzda pek çok inanca sahip oluyoruz hemen her konuda. Bildiğimizi düşünüyoruz hepsini. Bir benlik algısı yaratıyoruz kendi içimizde. Şu, bu oluyor, şunu yaparım, bunu yaparım diyoruz, bu iyi, bu kötü, bu çirkin, bu güzel, bu sevap, bu faydalı vs diyoruz. Bunu biliyorum, tecrübeyle sabit diyoruz. Farklı bir argümanla karşılaştığımızda, olur mu öyle şey, bu ancak şöyle şöyledir diyoruz. Buna inanıyor ve kendimizi yaratıyoruz.
Hissetmek ikinci plana atılması gereken, akıl ve mantık yüceltilmesi gereken konular olarak çıkıyor bu plan içerisinde karşımıza. Sürekli akıllı olmamız, iyi düşünmemiz gerektiği öğütleniyor. Sırtımızda taşıdığımız çuvalı tecrübe adı altında ağırlaştırarak yolumuza devam ediyor, daha da çok düşünmeye çalışıyoruz.
Peki ya bildiğimiz her şey yanlışsa?
Buna bağlı olarak aldığımız kararlar, kurduğumuz yaşantılar, ilişkiler bizim için doğru bir zemine oturmuyorsa? Kendimizi güvende hissetmek için bize ait olmayan, gerçekte istemediğimiz bir yaşantı kurduysak? Sırtımızdaki heybede dolu olan inançlarımızla gerçekleştirebileceğimiz kendimizin pek çok kez önüne set çektiysek?
Bu duygu adeta Nuh Tufanı gibi silip süpürebilir içimizdekileri. İçimizdekileri dışa çıkaran bir zelzele yaratabilir. Bildiğim her şey yalanmış. Atalarımın dinine inanıyormuşum!
Benzer şekilde kalıplardan kurulu yeryüzündeki insan sayısınca dünya varmış, her insan kendince, kendi gerçekliğini yaratmış. Kalıpları kırmaya başlayınca ise insanın kendi dünyasını yeniden kurabilmesi mümkünmüş, kendi yarattığı limitleri aşması, kendi istediği şekilde yaşamaya başlaması, özgürleşmesi aslında o kadar zor değilmiş. İnsan aslında ne kadar güçlü imiş. Ama bunun için kendiyle kavga etmeyi, sınırlar çekmeyi bırakması gerekiyormuş. Sırtındaki heybeye hayatı boyunca doldurduğu binlerce işe yaramaz ve zararlı kayıt ile vedalaşması, bu yükten kurtulması, sonunda dik durup yola devam edebilecek enerjiyi kazanması gerekiyormuş. Sonrası bir ferahlık, bir ferahlık! Mümkün mü? Mümkün!