Uzun denecek bir süredir öğretmenlik yapıyorum. Mesleğe başladığımda bu işin bana hiç uygun olmadığını düşünüyordum. Öğretmenlik, sabun köpüğü gibi, bir belirip bir kaybolan hayallerimin arasında bile değildi. Ne var ki kader ağlarını ördü ve kendimi bir okulda öğrenciler arasında buluverdim.
İlk başlarda hiç alışamayacak ve bu mesleği sevmeyecek gibi hissediyordum. Zaman geçip çocukların dünyalarına girdikçe onları sevmeye başladım. Aslında havai bir kız iken içimden anaç bir karakter çıktı diyebilirim. Her çocuğun ismi, sesi, karakteri, hâli derken her biri zihin dünyama ve kalbime yerleşti. Kızdığım hatta sevmediğim öğrencilerim de olmadı değil. Bazı dersler bir savaşa dönüşebiliyordu. Neredeyse bütün ders boyunca bağırmış, öfkelenmiş ve bitap bir halde eve dönüyordum. “Allah’ım bu işin sırrı nedir? Niye hiç istemediğim bir yerdeyim ve istemediğim duygular içinde savaşıp duruyorum?” diye birçok kez sordum! Kendimi bazen çoban bazen de bebek bakıcısı gibi hissediyordum. Gerçi zaman zaman hâlâ öyle hissediyorum. Değişen şu ki, artık çoğu zaman dışımdan kızsam da içimden kızmıyorum.
Ne zaman ki tek taraflı bir öğretme gayretinden vazgeçip çocuklardan öğrenileceğini fark ettim, o zaman mesleğimden zevk almaya başladım. Her sınıfın ve hatta her çocuğun benim tekamülüm için karşıma çıktıklarını düşünmek, onların hepsini sevemesem bile olduğu gibi kabullenmeyi öğrenmeme vesile oldu. Örneğin ufacık bir sorunu bahane edip sürekli arkadaşını şikayet ederek dersin akışını bozan bir öğrenciye artık içimden kızamıyorum, çünkü benim de o bir kadar yersiz şikayetlerim var. Ben sürekli mızmızlanıp, şikayet ederken, o çocuğun şikayetinin manasızlığını ona nasıl anlatabilirim. Bu yüzden ona şikâyet etmenin faydasızlığını anlatırken, kendi kusurlarımı da düzeltme gayretindeyim.
İyi bir öğretmen olmanın birçok yöntemi olsa da yolu iyi bir öğrenci olmaktan geçer. Öğretirken öğrenmek yaptığın işi zevk haline getirir. Bu hususta 20. Yüzyıl mutasavvıflarından Kenan Rifâî, müritlikten aldığı zevki mürşitlikten almadığını söylemiştir. Zira talebeliğin öğretmenliğe göre sorumluluğu azdır, çünkü bir öğretmenin örnek olma bakımından karşısındakine sorumluluğu vardır. Oysa öğrencilikte sorumluluk olmaksızın anlama ve idrak gayreti vardır. Dilerim her birimiz ne iş yapıyorsak, bunu bir talebe gibi kendimizi tanıma serüvenine dönüştürebiliriz.