Çocukluğuma dair aklımda kalan en eski fotoğraf üç yaşımın başlarına denk geliyor: Kardeşim henüz doğmamış… Erenköy’de dört katlı apartmanın en üst kat pencere pervazında görüyorum annemle kendimi. Sahnede, üstüne oturduğumuz divanın iri desenli, etekleri pileli Sümerbank basması kumaşı ve sokaktan geçen lacivert jileleri, iki yandan özenle örülmüş saçları ve göğüslerine yaslayarak taşıdıkları kitap defterleriyle Erenköy Kız Lisesi’nin öğrencileri var. Yıl 74 sonları. 75’in başları da olabilir. Aklımda kalan her şey Ertem Eğilmez’in o yıllarda çektiği filmlerden bir sahne sanki… Annem konuşuyor: “Benim kızım da bu ablalar gibi büyüyecek, okullara gidecek. Haydi güzel kızım iç şu sütü artık.” Elinde benim içmemek için direndiğim bir çay bardağı süt, dilinde kızıyla ilgili hayalleri…
Sonraki fotoğraf çiçekli balkonumuzda babama verdiğim gururlu okul pozu. Okula gönderilmek için yedi yaşımı beklediğimden yaşıtlarımdan daha iri olduğum ve bu nedenle üzerimde 5 yıl boyunca iğreti duracak siyah önlüğümü gururla üzerime geçirmiş, olmayan dişlerle objektife gülümsüyorum. İki yandan at kuyruğu yapılmış saçlarım ve kendimce daha “ciddi” göründüğü için annemin ördüğü özenli beyaz dantel yaka yerine takmakta direttiğim sivri uçlu “erkek çocuğu” yakam ile…
O fotoğraftan sonraki okula dair her anımın içine, yalnızca küçük bir kasaba esnafı olmasına rağmen kendine yıllık çalışma planı yapan dedemden yadigâr olduğu garantili, planlama merakım dahil oldu. “Önce okuldan döneceğim, ardından bir sayfa U yazma ödevimi yapacağım. Sonrasında yemek yiyebilirim…” O zamanlar adına zaman yönetimi, verimli çalışma, planlama demesini hiç bilmediğim ama genlerle taşınan bir içgüdü. Zamanı küçük lokmalara bölmenin ve her lokmayı neyle katık edeceğini bilerek yaşamanın verdiği güven duygusu. Üniversiteye hazırlanırken kendimden hız alamayıp arkadaşlarıma yaptığım çalışma ve zaman planları da sonrasında mesleğimin önemli bir kısmının proje yönetimi olmasının kehanetini içinde barındırıyor gibiydi. İçimdeki özgürlükçü kova kimi zaman daha spontane ve maceracı tarafımı gıdıklasa da ben hayatıma dair her şeyi planlamayı seçmiştim.
Öyle ki, hayat bizim tasavvurumuzun ötesinde ehil bir senaristin ellerinde olmasaydı, planlamanın, tüm değişkenleri kontrol altında tutan, hükmedici ve hafif tanrısal bir tarafı olduğuna inanmaya meyledebilirdim. Neyse ki öyle olmadı. Çocukluğun kumdan kaleleri yıkıldı ve hayata dair yaptığım planların görünmez bir el tarafından ironiyle yıkılışına tanık oldum. Ata Demirer’in Eyvah Eyvah filminde canlandırdığı naif Çanakkale delikanlısının sevgili namzedine söylediği “Ben hiç plan yapmam çünkü tutmuyor.” deyişindeki hafif sitemkâr tavırda kendimi buldum. Saplantılı çocukluk aşkı tarafından aldatılmışlığın verdiği hayal kırıklığı…
Bunlar yetmezmiş gibi 2000’li yıllarla birlikte dünya genelinde iş dünyasını tanımlamak maksadıyla kullanılmaya başlanan VUCA[1] tabiri iş hayatının ne kadar değişken, kaotik ve öngörülemez olduğunun altını çizerken işimle ilgili planlama binamın altına da bombayı bıraktı. Sürekli değişen koşullar altında planlama yapmaya çalışmak, altı delik bir sandaldan kovayla su tahliye etmeye çalışmak kadar beyhude bir çabaya dönüştü.
Her şeyin bu kadar hızla değiştiği bir dünyada plan yapmaya devam etmek ne kadar anlamlıydı?
Zaten tutmayacak ve sürekli değişecek iş planları ve bütçeler için bu kadar işgücü maliyetine katlanmaya değer miydi?
Kervan zaten yolda düzelmez miydi?
Eski alışkanlıklarına sadık pek çok iş insanı, planlama ile yaşadığı şiddetli geçimsizliği boşanmaya dönüştürmenin argümanlarına kavuşmuştu çok şükür. Bense bu furyada ilk şoku atlattıktan sonra, bütün aldatılmışlıklarıma rağmen, çocukluk aşkıma sahip çıkmaya devam eden vefalı sevgili olmayı seçtim. Zira zaman içinde planlamanın statik bir faaliyetler silsilesi olmaktan öte zihni yapılandıran, kişiye hareket esnekliği sağlayan, nihai amaçla bugün arasındaki bağın sağlamasını yapan, aksilikler karşısında dayanıklı durmayı kolaylaştıran bir kaldıraç olduğunu fark ettim. Dünya, “çevik planlama” adı altında yeni bir modelin altyapısını oluşturdu ve planlamaya dair örselenen özgüvenimi tamir etmeme yardımcı oldu.
İşin hülasası bence şudur ki, işte ve hayatta:
- Planlar her zaman değişir. Değişim kaçınılmazdır. Planları değişmemeleri için değil, zihni yapılandırmak ve temiz tutmak için yaparız.
- Önemli olan plan yapmamak değil, yapılan planları değiştirebilme esnekliği ve çevikliğine sahip olmamızdır.
- Uzun vadeli bir hedefimiz, geleceğe dair bir rotamız olmalıdır bu hayatta. Nereye gitmek istiyoruz? Bunu neden istiyoruz? Bizim için anlamı ne? Bu yolda bugün atmamız gereken en doğru adımlar neler?
- Son zamanların geçer akçe kavramlarından “ana odaklanmak, anı yaşamak” sanıldığı gibi yalnızca ana odaklanıp öngörüsüz kalmak değildir, tam tersi içinde bulunulan bağlamı çok iyi analiz etmeyi gerektirir. Analizi iyi yapanın geleceğe dönük öngörüleri isabetli olur, hesaplı ve tedbirli olur. Özetle anı yaşamak ve plan yapmak sanıldığı gibi birbiri ile çelişmez.
- Koşullar bizim için zora girdiğinde ya da öngörülemez biçimde değiştiğinde nihai hedefimizi hatırlamak rotadan sapmamak için en kolay yoldur. Nedeni bildiğimiz sürece nasılı değiştirmenin her zaman bir yolunu buluruz.
“Gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgârdan hayır gelmez.” diyen Montaigne henüz 16. yüzyılda bunu söylediğinde muhtemelen Amerika keşfedileli bile en fazla 50 yıl olmuştu. Bugünün teknolojisi, ekonomik düzeni, global rekabet anlayışı ile o günler kıyaslanamazdı elbet ama çok şükür ki hayatın temellerine ilişkin bilgeliğin zaman kaydı yok. Velhasıl 70’lerde bir Erenköy apartmanının pencere pervazında oturan o kız çocuğu hâlâ plan yapıyor. Plan yapmanın hayata tutunmanın yakıtı olduğu inancı ve planlama ile hayatın sürprizlerini karşılama konusunda daha güçlü ve esnek olabildiğini bilerek…
[1] VUCA, ilk olarak 1987’de kullanılan İngilizce bir kısaltma olup, değişkenlik (volatility), belirsizlik (uncertainty), karmaşıklık (complexity) ve muğlaklık (ambiguity) anlamına gelir. İlk olarak Soğuk Savaş’ın bitmesi ile ortaya çıkan yeni güvenlik ortamını tanımlamak için ABD ordusu tarafından ortaya atılır. Ardından 2001’deki 11 Eylül terör saldırıları ile VUCA kavramı ABD ordusu tarafından tekrar dile getirilir. Son 20 yıldır ise bu kavram hızlı değişimler ve buna bağlı belirsizlikleri içinde barındıran, kaotik iş dünyasını en iyi tanımlayan kısaltma olarak iş çevrelerince sahiplenildi.