Sevgili Karınca,
Bu sabah yine göz göze geldik seninle. Yoldaşlarınla birlikte, sırtınızda yükünü taşıyordunuz hayatın büyük bir sevgiyle… Elini ayağını nereye koyacağını bilemedin beni görünce. Sanki özür diliyordun, “İzinsiz aldım bunları” dercesine. Sonra bir lokma daha bırakınca ben yanı başına, ellerini sürdün başına. Hani derler ya, “Seni tanımasaydım şöyle anlardım yaptıklarını” diye. İşte ben seni tanıyorum ve biliyorum ki hamd ediyordun Allah’a.
Sevgili Karınca,
Seni nereden tanıdığımı soruyorsun, haklısın. Keşke bir de hakkında konuşulanları duysaydın. Dur sana anlatayım, sen de oku kendini. Belki açınca Kur’ân-ı Kerîm’i, görürsün orada sana sunulan keremi.
Nahl diyor Allah sana… Adını müstakil bir sûreye serlevhâ yapıyor. Sonra bununla yetinmeyip peygamberi Süleymân ile konuşturuyor. Yaptıkların Süleyman peygamberi tebessüm ettiriyor. Yapamadıkların ise, aczini bildiğine şâhit tutuyor.
Sevgili Karınca,
Sen sadece peygamber Süleyman ile konuşmakla kalmadın elbette. Sultan Süleyman da seni andı, her gördüğünde. Şu kıssayı anlatayım, iyi dinle sen de:
Kânûnî Sultan Süleyman devlet işlerinden boş kalan vakitlerinde meyve ağaçları yetiştirirmiş sarayın bahçesinde. Bir gün yetiştirdiği ağacın üzerinde seninle karşılaşır. Ama bir görsen… Sayınız binlerce!
Hemen dönemin Şeyhülislâmı Ebussuûd Efendi’ye şâirâne bir dil ile şu soruyu sorar:
Dırahta ger ziyân etse karınca
Günâhı var mıdır ânı kırınca?
(Eğer karınca ağaca zarar veriyor, onu kurutuyorsa, karıncayı yok etmenin bir günahı var mıdır?)
Bu soru karşısında Ebussuûd Efendi senin hakkını savunuyor pâdişâha karşı ve şu cevâbı veriyor.
Yarın Hakk’ın dîvânına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.
İşte böyle Sevgili Karınca,
Senin hakkın hep korunmuş asırlarca. Ancak seni araştırıyor hâlâ bilim insanları bu çağda da. İstersen anlatayım sana da.
Hep koloni hâlinde yaşarmışsınız. Başınızda da dişi karınca olurmuş. Onun sözünden hiç çıkmazmışsınız. Kadına hürmeti en güzel siz anlatır ve yaşarmışsınız.
İki adet mîdeniz varmış. Birinde kendiniz için diğerinde ise yoldaşlarınız için yemek depolarmışsınız. Bu sûretle, kanaat ve cömertliği öğretirmişsiniz.
Sonra, kendi ağırlığınızın yirmi katını yüklenirmişsiniz. Bu hâlinizle de, “Sen kimseye kaldıramayacağı yük yüklemezsin” dermişsiniz.
Hem otçul hem de etçil varlıklar olduğunuz ıspatlanmış. Allah’ın verdiği her nîmetten doya doya yermişsiniz. Bununla da, “Denge çok önemli” mesajını verirmişsiniz.
İçinzdeki işçi karıncaların görevi özel çöplüğe götürmekmiş yuvadaki çöpleri. Bu çöpleri heyecanla taşırken, “Temizlik îmândan gelir” dedikleri duyulurmuş.
Bilmem ki seni daha nasıl anlatayım Sevgili Karınca,
Sana hayrân olunur anca…