Bir Şafak Vakti

Büşra Demir
3 dakika
-+=

İşte en sevdiğim saatler. Güneş henüz kendini göstermemiş ama gelişi yakın. Şafak vakti. Dalgaların, rüzgarla oynaşan yaprakların ve cırcır böceklerinin sesinden başka ses yok etrafta. Bu yüzden düşüncelerimi duyabiliyorum. Duygularımı görebiliyorum. Kim demiş sabahın körü diye? Kör olmak bir yana, nur yüklü sanki bu saatler. Uyku, ne çok şey alıp götürüyor bu kıymetli zaman diliminden. Oysa tazelenmeyi, özüne doğru uzanan bir yolculuğu vaat ediyor bu güzelim şafak vakti.

Kuşlar uçuyor deniz kıyısından. Simsiyah renkleriyle bir karga sürüsü. Hep birlikte gidiyorlar. Aralarında tek bir martı, serçe veya kırlangıç yok. Babamın anlattığı bir hikâye geliyor aklıma. Bir gün komşusu ziyarete geliyor babamın halasını. Hâl hatır soruluyor, sohbet ediliyor. Sonunda komşu ‘daha sık görüşelim, birlikte vakit geçirelim’ deyince hala gökyüzünde uçan kuşları göstererek diyor ki; ‘Bak şu kuşlara, hepsi aynı türden. Farklı türde kuşlar birlikte uçmazlar.’

Kendime dönüyorum. Kalabalıklarla birlikte uçamayışım bu yüzdendir belki de. Birlikte uçanlara ‘acaba aynı türden miyiz?’ diye yaklaşıp hayal kırıklığıyla dönmem bu yüzdendir. Kim bilir, belki de benim gibi arayıp duran niceleri vardır ve hayat denen yolculuk da tam olarak budur.

Çağrışımlar denizinde yüzdürüyor insanı bu vakitler. Düşünürken, yazarken karanlığın terk-i diyâr ettiğini fark etmiyorum ama karşı kıyıdaki siluet artık belli ediyor eteklerini, tepelerini. Ve ben, neden bakmaya doyamadığımı bilmeyerek karşımdaki dalgalı maviliği izliyorum yine.

Bir yelkenli geçiyor önümden. Görüş alanımın bir ucundan diğerine, telaşsız, sakin, sessizce ilerliyor. Ardında suya bıraktığı iz bile zarif, incecik. Uzun uzun izliyorum. Bir zaman sonra, tüm zarafetiyle, ağır ağır çıkıyor görüş alanımdan.

Ve tam karşısından heybetli bir yat gelip geçiyor. Onun geçişi saniyeler sürüyor. Ama kulaklarıma motorun sesini, kıyıya heybetinin dalgasını bırakıp öyle gidiyor uzaklara.

Sanki insanın insana bıraktığı iz gibi ikisi de. Sanki yelkenli zarafetiyle, hiç yük olmaksızın, hatta estetik duruşunun verdiği zevk ve huzurla insanın yükünü alan bir güzel insan. Ve sanki yat, bütün heybeti ve bıraktığı yoğun izlerle insana cazip gelen, bir o kadar da insanı yoran bir başka insan.

Ve belki ikisi de hayatımın farklı dönemlerindeki ben. O heybetli yat, yirmilerim. Hızlı, gürültülü, gösterişli. Ama şimdi, yani kırklarım, o naif yelkenli olmak istiyor artık. Yük veren değil yük alan, duruşuyla -aslında hayata bakışıyla- insana huzur veren bir güzel insan olmak istiyor.

Şafak vakti sonlandı bile. Yine de hâlâ uykunun sessizliği var etrafta. Az zaman sonra hayatın telaşı, gürültüsü başlayacak ve iç sesini duyamayan bir sürü insan dolaşacak etrafta. Belki de onlardan biri yine ben olacağım. Ama bir şafaklık da olsa kendimi duyabilmenin, görebilmenin verdiği güç ve huzur olacak içimde.

Yorum Yaz

Hizmetimizi geliştirmek için çerezleri kullanıyoruz. Ayrıntılı bilgi Tamam