Günümüzde birçoğumuz artık şehirlerde yaşıyoruz. Şehirde hayatın ziyadesiyle gürültülü ve hızlı aktığını tecrübe ediyoruz. Bu koşuşturmaca içerisinde çevremizde bulunan çoğu şeyi fark edemiyoruz. Bunlardan biri de her gün üzerinde yürüdüğümüz ve şehirsel hayatın önemli bir parçası olan kaldırımlardır. İşte bu yazımızda kaldırımların mekânsal işlevleri ve günlük hayatımızdaki yerini ele alacağız.
Kaldırımlar, insanların üzerinde yürüdüğü zeminden nispeten yüksek inşa edilen yapılardır. Şehirsel mekânın önemli bir birleşeni olan kaldırımlar, medeniyetin ve gelişmişliğin sembolü haline gelmiştir. Öyle ki “bir ülkenin gelişmişlik seviyesi, o ülkedeki kaldırımların yüksekliğiyle ters orantılı” olduğuna inanılır. Bu nedenle kaldırımlar sadece yayaların yürüdüğü yerden yüksek yapılar değildir. Kaldırımların yerden yüksekliği, kullanılan malzeme, rengi, deseni ve genişliği şehrin refah düzeyi hakkında önemli fikirler verir. Eğer şehrin kaldırımlarında rahatlıkla yürüyebiliyorsanız, medeni bir şehirde yaşıyorsunuz demektir.
Kaldırımlar her ne kadar modern şehirlerle birlikte yaygınlaşsa da esasında tarihi geçmişi oldukça eskilere dayanır. Tarihte ilk kaldırımlar, M.Ö. 2000-1990 yılları arasında Kültepe’de (Kayseri) inşa edilmiştir. Gelişmiş bir şehirsel yapıya sahip olan Romalıların hakimiyetinde kaldırımların (semita) yapımı hızlanmıştır. Romalılardan sonra kaldırımların önemi azalmış, uzun bir dönem sonra ilk defa 1666’da meydana gelen Büyük Londra Yangını’ndan sonra tekrar ortaya çıkmıştır. Özellikle 18. asrın ortalarından itibaren Paris’te bulvarların giderek yaygın hale gelmesiyle kaldırımlar yeniden önem kazanmaya başlamıştır. 19. asrın sonlarına kadar Avrupa’nın büyük şehirlerinde (Londra, Paris, Viyana ve Barselona ve diğ.) kaldırımlar, kalabalık sokakların ayrılmaz bir parçası olmaya başlamıştır.[1]
Birey ve insanın ön plana çıktığı post-modern dönemde kaldırımlar, insana ayrılan bir mekânsal bir yapıdır. Kaldırım, insanın kendisi ile motorlu araçlar arasında koyduğu bir bariyer misalidir. Burada insan kendini güvende hisseder. Çünkü kaldırım kendisine ayrılmış ve onun hizmetine sunulan yayalaştırılmış bir yapıdır. Bu anlamda kaldırım, konut ile yol arasında sabit bir geçiş alanıdır. Bu alan toplumun insani yönüne bakar. İnsanın şehir içinde hareket etmesini sağlar.
Kaldırımları tek başına bir yapı değildir. Çöp kutusu, ağaç, otobüs durağı, elektrik direkleri, sokak lambaları kaldırımları gibi onu fonksiyonel anlamda tamamlayan unsurlarla birlikte ele almak gerekir. Kaldırımlar, aynı zamanda bina-yol-kaldırım üçlüsünün ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle kaldırımlar tek başına bir şey ifade etmez. Yer aldıkları sokakla birlikte başka kullanımlarla anılırlar. Bu anlamda düşündüğümüzde şehirleri meydana getiren sokakların bir tamamlayıcısı olarak düşünülebilir.
Kaldırımlar, esasında şehre has hayatın önemli bir parçasıdır. Kırsal yerleşmelerde kaldırım bulunmaz. Zaten buna ihtiyaç da yoktur. Şehirsel hayatın ve insan hareketliliğin en fazla hissedildiği semtlerde kaldırımlar insan dolaşımında kritik rol oynar. Çünkü büyük nüfus kitlesinin dar bir alanda yaşadığı şehirlerde insan yoğunluğu ve hareketliliği oldukça yüksektir. Bu hareketlilik en çok çarşılarda gözlenir. Şehrin merkezi olan çarşılarda mekânlar birbirine yakın olduğu için insan hareketliliği daha yoğundur.
Kaldırımlar, sosyalleşmenin ve toplumsal kaynaşmanın oluşumunda önemli bir role sahiptir. İnsanların birbirine rast geldiği ve selam verdiği alanlardır. Yürüyen insan şehri bütün detaylarıyla algılar, şehre aidiyet hissi güçlenir. Bu sayede bireyde topofili (mekân sevgisi) oluşur. Kaldırımlar, bazen de şehir içindeki gezgin olarak isimlendirilen flanörlere ev sahipliği yapar. Bu anlamda kaldırımlar, insancıl mimari yapılar olarak karşımıza çıkar.
Binlerce ağaca ev sahipliği yapan kaldırımlar, sokağın görsel niteliğini artırmakla beraber havayı da temizler. Kaldırımda yer alan ağaçlar sokak gürültüsünü azaltır, sıcak havalarda gölge ihtiyacını karşılar. Kavurucu sıcakların hüküm sürdüğü şehirlerde kaldırımda yürüyenlere, esnaf ve diğer sokak sakinlerine serinlik hissi verir. Şehirde yaşayan kuşlara mihmandarlık yapan sokak ağaçları, bir nebze de olsa tabiatın güzelliklerini hatırlatır. Ayrıca ağaçlar daha sağlıklı, yaşanılabilir ve yeşil bir şehirciliğe geçiş aşamasında önemli bir adımdır.
Diğer yandan kaldırımların yanlış kullanımı söz konusudur. Öncelikli amacı yaya akışını sağlamak olan kaldırımlar, farklı amaçlar doğrultusunda kullanıldığı gözlemlenmektedir. Kaldırımlar, bazen kafe-restoranların dışarıya taşmasının sonucunda masa ve sandalyelerin işgaline uğrar. Bazı mağazalar, ürünlerin bir kısmını kaldırımlarda teşhir etmesi sık sık rastlanan olumsuz bir vakadır. Kaldırımların en büyük düşmanı olan arabalar, en büyük işgalci güçtür. Özellikle dar cadde ve sokaklarda araçlar, kaldırıma park edilmektedir. Bu durum, yaya akışını sekteye uğratmakla birlikte çirkin bir görüntü oluşturmaktadır.
Kaldırımlar, fiziki bir yapı olsa da bazen soyut anlamlar taşır. Kimi zaman yalnızlık, evsizlik ve sokak hayvanlarıyla birlikte anılırlar. Bu hissiyatı en çok Necip Fazıl’ın Kaldırımlar şiirinde hissederiz. İsmi şairiyle özdeşleşen şiirde gece karanlığında yalnızlığın muhayyilesi kaldırımlar üzerinde somutlaştırılmıştır. Şiir, bir fiziki yapı olan kaldırımların, soyut ve imgesel bir anlam taşıdığını hatırlattırır. Dolayısıyla yayaların dolaşımına hizmet eden kaldırımlar, şehir için bir sembol ve imge olabilmektedir.
Modern dönemde şehirde insan unsuru ön plana çıkmaya başlamıştır. Buna paralel olarak son zamanlarda Türkiye şehirlerinde yayalaştırılmış cadde ve sokaklar giderek artmaktadır. Yerel yönetimler, şehirde sadece yayaların yürüyebildiği ve motorlu araçların giriş ve çıkışına izin verilmediği merkezi caddeler planlamışlardır. Mesela İstanbul’da İstiklal Caddesi, Denizli’de Çınar ve Tarsus’ta Yarenlik Alanı gibi mekânlar, şehrin ticari kalbi ve yaya trafiğinin en fazla olduğu simgesel mekânlardır.
Kaldırımların yukarıda ifade edilen işlevlerinden dolayı şehir planlaması yapılırken dikkat edilmesi gereken hususların başında gelir. Şehirlerin tabanı olan kaldırımlar, estetik yapıya sahip ve fonksiyonel olmalıdır. Kaldırımların işgal edilmediği bir şehir formu ve kültürü oluşturulmalıdır. Engelli ve çocuklu vatandaşların kullanımına uygun kaldırımlar tasarlanmalıdır.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır
Necip Fazıl Kısakürek.
[1] Loukaitou-Sederis, A. and R. Ehrenfeucht. (2009). Sidewalks: Conflict and Negotiation Over Public Space. The MIT Press, Cambridge MA. s.15-17.