Geldi. Çok oldu geleli. Hatta bir elinde hasret bir elinde sevgi, sabırla uzun uzun bekledi. Sonunda, kolay olmasa da saygı duymuş, kabullenmişti. Dersini almış, öğrenmişti. Sevginin, içinde güven barındırmadıkça anlamı olmadığını düşündü. Güven, aslında samimiyet; gerçeklik ve içtenlik. İçi acıyordu, çok dokunmuştu kalbine, incinmişti, hüzünlüydü, haykırmak sitem etmek istiyordu. Edemiyordu, etmemesi gerekiyordu. Oysa ne kadar da güzel sarılmışlardı birbirlerine…
Ümidini tekrar valizine koydu. Son defa ardına, bankın üzerine bıraktığı mektuba baktı. Dönüp gitti.
Kulağına fısıldanan ‘uyan’ sesi ile yerinden sıçradı. Sıcacık güneş ışınlarıyla oda ısınmıştı. Başını pencereye çevirdi, berrak ve huzur dolu gökyüzü ile buluştu gözleri. Rüya mıydı? Tepeden tırnağa hissettiği her şey gerçekten rüya mıydı? Yanında duran dijital saate baktı; 10:22’yi gösteriyordu. Hayal mi, gerçek mi hâlâ anlamamıştı. Nabzı hızlı atıyordu. Belirsizlik içinde tekrar pencereye döndü, gökyüzünde uçuşan kuşlara daldı. Âhenk içerisinde uçuşuyorlardı, birlikte; bir o yana bir bu yana. Bir anda dağılıverdiler, ayrıldılar birbirlerinden. Âhenk bozuldu, karmaşa oluştu. Ardından tekrar bir araya geldiler ve bu kez daha da güzel bir ahenk içinde uçmaya devam ettiler. Yeniden inşanın önce virân olmayı gerektirdiğini geçirdi içinden.
Elindeki cismi fark etti ve irkildi. Ayrılmamak için sevdiği bir başka eli sımsıkı tutarmışçasına sarmalamıştı. Eller, âh o eller. Elini açtığında şaştı. Mektup, rüyasında bankın üzerine bıraktığı mektuptu. Dünya durdu sanki. Ne olduğunu anlayamadı. Allak bullak oldu. Rüya değil de gerçek miydi yoksa? Mektubu bırakmamış mıydı? Giden, fakat yetişemeyip mektubu bulan kendisi miydi? Soluğu kesildi. Nefes alıp veremiyordu artık. O kadar sitem kendine miydi yoksa? O kadar incinmişken, kendi miydi inciten? Üzenin kendi olma ihtimaline daha da üzüldü. Oysa son istediği şeydi bu: sevdiğini üzmek. Aklı, kalbi, ruhu birbirine karışmıştı. Kim kimdi? Ne neydi? İşin içinden çıkamıyordu. Şu an tek hissettiği gönlündeki acı, tek istediği acının dinmesiydi. Fakat dindirmeye gücü yetmiyordu.
Söz Allah’ım dedi, söz…… yeter ki dindir şu içimdeki acıyı!
Ve uyumaya karar verdi. Belki bu da bir rüyaydı ve inşallah uyanınca geçerdi.
Tekrar ‘uyanmak’ arzusuyla gözlerini kapamadan önce mektuba göz attı. Hz. Mevlâna Celaleddin Rumi’nin sözü yazıyordu;
“Tüm günahların ve sevapların ötesinde bir yer var. Seninle orada buluşacağız.”
2 Yorum
Yüreğine sağlık
Eyvallah