Yeni yıla girmenin tatlı bir heyecanı olur. Bu “yılbaşı heyecanı” her zaman düşündürmüştür beni. Bu yıl sözlük tanımını incelemek istedim.
“Ocak ayının birinci günü, yılın ilk günü” olarak açıklanıyor. Peki nedir bu kadar düşündüren beni diye sorduğumda, önceki senenin sonu ve yeni yılın başlangıcının dansı ile karşılaştım. Bir senenin “başı”, bir diğerinin “sona erişi”. Bu iki kavramın teması o kadar latif ki; bir yandan asla tam anlamıyla deneyimlenemeyecek, gözlemlenemeyecek kadar küçük bir an, bir yandan geri sayım ile kutlanabilecek kadar kesif, gözlemlenebilir ve deneyimlenebilir.
Başka bir açıdan, Dünya’nın Güneş etrafındaki, tahmin edilebilenden çok daha heybetli, evrenin bütünü düşünüldüğünde – ki bunu da tam olarak düşünebilmenin mümkün olduğundan emin değilim – dikkate alınmayacak kadar küçük bir dönüş. Sanki tam da akla sığmayacak kadar karmaşık fiziksel hareketlerin, belli bir kural bütünü ve ahengi içinde icra edildiği bir dans.
Yeni bir yılın başında, bu dansın bendeki yansımalarına ve bu yansımaların bağlı olduğu duygu ve düşüncelere doğru yolculuğa çıkmak hoşuma gidiyor. Bu dans çok önemli bir dans mı? Belki değil. Aslında tek izleyicisi benim, ama bir o kadar önemli ve muhasebe yapmak için harika bir fırsat.
Belki de insan bu geçişle harmanlanmış başlangıç anını, biraz durup, sahip olduklarını gözden geçirmek, bir sene sonu “depo sayımı” yapmak için kullanmalı. Hatta birçok işletme sene sonunda neler girdi, neler çıktı, elde ne var diye bu geçişi bir vesile olarak değerlendirerek bir “stok sayımı” yapar, eldeki tahminle gerçek arasındaki farkı sıfırlamaya çalışır. Sene sonunda bunu yapamamış olmak da çok önemli değildir, yeni bir senenin başında da yapılabilir. Elbette hiçbirimiz birer şirket değiliz, ama kesinlikle bir “girişim” ya da bir “start up”ız.
Bu yüzden, elde neler var diye bakmak kıymetli. Yeni bir yolculuğa başlamışken yanında neler var? Bugüne kadarki yolculukta elde ne kaldı? Mevcudiyetleri ile ilgili dersler çıkarılabilmesi ve elde olanın tadını çıkarmak için neler yapılabilir?
En büyük sermaye insan belki de. İnsan ve o insanın değdiği, temas ettiği, hakkında düşündüğü diğer insanlar. Ailesi, arkadaşları, sevdikleri kadar rahatsız edenler, üzenler, kızdıranlar. “İnsan insanın aynasıdır” sözünden hareketle, bu “insan sermayesi” aslında aynadaki görüntümüzdür. Hayatımızda oldukları için şükrettiğimiz yönlerimiz ve bizi üzen, rahatsız eden yönlerimiz. İnsan kendini aynada gördüğünde istemsizce kıyafetlerini, elini, yüzünü düzeltmek ister ya, işte bu bakış açısı ile insan, görüntüsünden memnun mu ya da düzeltmek istediği bir yer var mı diye hayatındaki insanlara bakmalı.
Yeni bir seneye başlamış olmak, Dünya’nın Güneş etrafındaki sayılamayacak kadar çok dönüşünden biri olarak görünse de bir önceki döngüde olanlardan neler öğrenilebilir diye bakıldığında oldukça kıymetli bir vesile.
2022 yılına baktığımda tam anlamı ile “belirsizlik” ve “kaos”u anlamanın ne kadar önemli olduğunu görüyorum. Anlamak mümkün mü? Bilemiyorum. Anlamaya gayret etmek – evet kesinlikle. Bu gayretin bir parçası olarak, yaşadığımız döneme benzer belirsizlik, kaos, ekonomik ve politik sıkıntıların yaşandığı 13. yüzyıl Anadolu’sunda kaleme alınanlara bakmak istedim. Değişim, belirsizlik, korku ve sıkıntı hakkında ne düşünmüşler merak ettim.
Metinlerin birinde değişime direnmemek gerektiğinden, hayatın baş aşağı gidebileceğinden ve bunun iyi bir şey olabileceğinden bahsediliyordu. “Nereden biliyorsun altının üstünden daha iyi olmayacağını?” diye soruyordu sözün sahibi.
Başka birinde, korku nedir sorusu “Korku değişimin kabul edilememesidir. Değişim kabul edildiğinde, artık o bir macera olur” diye cevaplanmıştı.
Değişimi kabul etme düşüncesi, kara tahtaya sürülen bir tebeşirin çıkardığı veya iki taşın birbirine sürtündüğünde çıkan ses kadar iç gıcıklayıcı ve rahatsız edici gelse de kulağa, bir başkası “her sürtünmeden bu kadar rahatsız olursan, nasıl cilalanacaksın?” diyordu. Öyle ya, mücevherin kıymeti yontulmasında ve cilalanmasında değil midir? Bu yontulmada “kaybettiği” parçalarında, pürüzlerinde değil midir?
2022’den belki bunları öğrenebilirim. Öğrenebilir miyim? Öğrenmeye gayret edebilirim, 2023 için bana bir güzel niyet gibi görünüyor.
Merhaba 23, güle güle 22 demek, niyetleri gözden geçirmek için de harika bir vesile. Niyet oldukça önemli, çünkü gayretin yakıtı bana kalırsa. Gayret ise hareketi ortaya çıkarıyor. Harekette bereket var. Çok sevdiğim bir söz vardır: “İnsanların eğlenmediği yerde, nadiren iyi iş ortaya çıkar.” Şöyle değiştirebilirim: İnsanların eğlenmediği yerde, nadiren bereketli iş ortaya çıkar. Peki insan nasıl eğlenir? Sahip olduklarının kıymetini bilerek, anın tadını çıkararak ki bu tat bazen acı, bazen tatlı ama yine de heyecan verici. Her an aslında deneyimlenecek başka bir tat sunuyor. Sahaya çıkan futbolcunun, sahneye çıkan oyuncunun yaşadığı heyecan gibi. Bir başka güzel söz: “Sahneye çıkarken heyecanlanmamaya uğraşmaya gerek olmayabilir, sahneye o heyecan için çıkılır.”
Korku ve endişeye odaklanmamalı insan. Kıymetli bir söz aklıma geliyor: “Ben asla kaybetmem ya kazanırım ya da ders alır, öğrenirim.” Niyet “öğrenmek” olduğunda her oyun baştan kazanılıyordur belki de. Kazanmanın öğrenilen, deneyimlenen bir bilgi olduğunu bilerek.
İşte tam da bu yüzden “güle güle” 22, hayatımda bana ayna olan bütün insanlar için teşekkür ederim.
Değişim ve belirsizlikle yaşamayı öğrenmem için hediye ettiğin kıymetli ipuçları için teşekkür ederim.
Ve tabii ki “merhaba” 23; iyi niyetlerle, her zaman yeniden başlayabilmem, her anın yeni bir şans olduğunu anlayabilmem ve ilham kaynağım olduğun için.