Fotoğraf: Nurdan Yüzbaşıoğlu
Korku ve dehşet içinde bu yazıyı kaleme almaya başlıyorum. Ben korkak bir kadın olarak, kırklı yaşlara geldiğimde bir uyanış yaşadım. Geriye dönüp baktığımda “korku” adını verdiğimiz güçlü duygunun kararlarımı ne kadar etkilediğini ve hayatımı yönlendirdiğini gördüm. Anlayamadığım, bilmediğim, bana yabancı gelen birçok şeyin yarattığı korkunun beni nasıl yönlendirdiğini hatta insanlarla olan ilişki kurma biçimlerimi belirlediğini farkına vardım.
Geçmişimde, başkalarına karşı hoşgörüsüz olduğumu ve empati kuramadığımı anladım. Bayağı at gözlükleri takmışım ve her konuda haklı olduğum düşüncesine kendimi inandırıp bu yaşıma gelmişim. Yaş da 45 bu arada. Sonra şöyle düşündüm: Şımarık, ukala, hoyrat, çok bilmiş, vurdumduymaz, alçak, kalleş ve berbat bir insan olduğum için mi bu şekilde bir tavır takınmıştım yoksa kendimi koruma içgüdüsüyle mi böyle bir persona yaratmıştım kendime? Göreceklerimi göğüsleme cesaretini toplayarak içime baktığımda farkına vardım ki meğer korkularımı maskelemenin kolay yolunu seçmişim. Meğer, o kadar korkakmışım ki, kendimle nasıl baş edeceğimi bilememişim. Herkesi cesur sanıp, kendi korkaklığımı saklamak için bir başka karakter yaratmışım. Gerçek cesareti çok yanlış anlayıp, ben de cesurum diye ortalıklara dökülmüşüm. Bir yalan atıp ortaya, o yalana en çok kendim inanmışım.
Yazımın başında sözünü ettiğim uyanışa gelince, neden ve nasıl olduğunu hiç bilmiyorum ama korktuğumu kabul etmeye başladım. Evet korkuyorum; beni insanların sevmemesinden, beğenmemesinden, akıllı/zeki bulmamasından, başarılı olamamaktan, sevimsiz, yalnız, ezik, boş, vasat, kötü kalpli, ukala ve salak olduğumu düşünmelerinden çok korkuyorum. Bu korkularımla da barışıyorum. Dışarıdan bakıldığında böyle korkularım olduğu belli oluyor mu olmuyor mu bilemiyorum ama geçmişte bunun fark edilmemesi için elimden geleni yaptım. Ne kadar başarılı olduğum konusu ise çevremdeki insanların takdiri.
Sonra aklıma şu geldi; yahu ben böyle hissediyorsam, bence kim oldukları, ne oldukları fark etmeksizin herkes benzer korkular yaşıyor olmalı. Yaşamamaları mümkün değil. Yolda yürürken, bir kafede otururken insanlara bakıp “Acaba şu kadın ya da şu adam ne kadar korkuyordur?’ diye düşünmekten kendimi alamıyordum. İnsanlarla sohbet ederken, vay bu insanın da şu anda benim gibi ödü kopmakta diye kanaatlere varıyorum. On üzerinden puanlamalara kadar geldi iş. Ödü kopmuş insanlar dünyası tam şu üzerinde yaşadığımız!
Bu uyanış insanlarla olan ilişki kurma biçimini tamamıyla değiştirdi. İş arkadaşlıklarımı, özel arkadaşlıklarımı, aile ilişkilerimi ve manita ilişkilerimi (her ne kadar manitam olmasa da potansiyel manita aday adayları diyelim) daha doğru kurmamı sağladı. Çünkü onların da benim kadar korktuğunu, bu bilinmez dünyada dehşet içinde varlıklarını sürdürmeye çalıştığını görebiliyorum. Onları daha iyi anlayabiliyorum ve onlarla empati kurabiliyorum. Onlar da benim gibi yalnız ve korku içinde. Hayatlarında verdikleri kararların sebeplerini, takıntılarını, agresifliklerini ve terbiyesizliklerini hoş görebiliyorum. Eskiden kızdığım ve alındığım şeyleri artık çok ciddiye almıyorum. O da haklı kendine göre, bu hayatla bu şekilde ancak baş edebiliyor deyip, kişiselleştirip üzerime alınmıyorum. Daha sağlıklıyım. Eninde sonunda galiba büyüdüm ve nihayet olgun bir insan oldum. Ya da orta yaş krizi doruklarında fena şekilde kafayı kırmış da olabilirim ama mutluyum.
Korkularımızla, hepimiz başka şekilde baş ediyoruz. Kimimiz benim gibi farklı bir persona yaratıp onun arkasına saklanıyor, kimimiz çocuğuna, karısına, kocasına kafayı takıyor, kimimiz işine takıyor yani bu korkularını unutmak için elinden geleni ardına koymuyor. Şunu bilin ki “Korkmuyorum” diyen kuyruklu yalan söylüyor. Rahat olun herkes korkuyor. Ben yeni bu korkularımı sahiplenme, kabul etme ve bağrıma basma kararı verdim. Rahatladım. Tavsiye ederim. Keza bu yazımı da, okuyucuların “amma da gerzekçe ve boş bir yazı” olduğunu düşünmesi ihtimalinin korkusu ve dehşeti içinde bitiriyorum! Bir şekilde bununla da baş edeceğim artık…