Kibir

Fikret Cömert
2 dakika
-+=

Düşman bu kadar açık olunca doğrudan dalalım. İnsanın en büyük düşmanı. Öyle ki savaşlar bittiğinde İslam peygamberi Muhammed Mustafa “küçük savaş bitti, büyük savaş var şimdi” diyerek tanımlamış bu düşmanı. Yabancı değil bu düşman, kendimiz. Olduğumuzu sandığımız şey, nefsimiz. Hepimizin içinde yer alan karanlık, çirkin tarafımız. Ne çektiysek onun yüzünden çekmişizdir hayatta. Bizi parmağının ucunda oynatan, alçakgönüllülük, yardım severlik, iyilik yapıyoruz kisvesi altında kendini şişirdikçe şişiren, böbürlendikçe böbürlenen, palyaço gibi kendini ortaya atıp herkese göstermeye çalışan, bu şişkinlikle günün birinde patlayan içimizdeki çocuk. Büyüyememiş tarafımız.

Özsaygı, kendi değerini bilme hali insan için olmazsa olmaz bir kavram. Ancak kendini çok değersiz hissetmek de bu değeri büyüklenme aşamasına taşımak da bizi mutluluktan, kendimizi gerçekleştirebilmekten, başarılı bir insan olmaktan alıkoyacak aşırılıklar. Kendini bulmuş, bilmiş, hayatın belirli alanlarında gösterilen başarılardan öte, başarılı bir şekilde hayatı topyekûn yaşamayı becerebilmiş insanlarda gördüğümüz tevazu bu yüzden.Tüm öğretiler, kendini bilme yolundaki ana akımların öncelikle nefis denilen şeyle uğraşmaya başlaması, eğitim boyunca nefsin hoşuna gidecek şeylerden uzak durup hoşuna gitmeyecek şeyleri tavsiye etmeleri bu amaçla.

İnsanın kendi üstünlüğünü ispat ve kabul ettirme çabası. Altında kendi ilahlığını ilan etme çabası olduğunu görüyorum. Eski yıllarda bu çabayı iyice azıtıp kendini tanrı ilan eden krallara da çok rastlandı. Zengin olan kişilerin çoğunda da kendine bir asalet atfetme girişimi görmez miyiz? Sürekli ben herkesten daha yukarıdayım duruşu. Sözlerle söylenmese de hatta dışarıdan tevazu gösteriyormuş gibi de olsa aslında altyazıda bunu vurgulama. Düşman çok çetin olduğu, içten içe işi karıştırdığı için o kişinin kendisi de farkında olmadan yapar bunu üstelik. Öyle krallara, zenginlere, liderlere gitmeyelim; iki öğrenci arasında başarılı olanı, üç işçi arasında baş olanı, yanında temizlikçi çalıştıran hanım ablamız ve elbette işyerlerinde yönetici durumunda olan bizler. Hepsinin altında Firavun’un tanrılığını ilan etmesi var, mekanizma aynı çalışıyor.

Tarihin tozlu sayfaları Hak’tan gelen durumsal, geçici bir tecelliyi kendinden bilen, ben güzelim, başarılıyım, zekiyim, güçlüyüm, üstünüm diyen, şimdi toprak altında, evinde, sokakta, bar köşesinde unutulmuşluğunda yoğrulan yenikler ordusu ile dolu. “Kimseler bilmez nerededir namlı masal sevdalıları” Attilâ İlhan’ın dediği gibi. Allah deyin, evren deyin, yaşam deyin, nasıl tercih ediyorsanız onu deyin adına. İnsanların büyük çoğunluğunu onunla kavga ederken, sen yoksun ben varım derken gördüm. Kazananı ise hiç görmedim. Kuran ve diğer kutsal kitaplar kime geldi? Bize. Neden Kuran’da sürekli kafirlere hitap ediliyor o zaman? Kim o kafir? Olsa olsa komşunun oğlu, işyerindeki patron, falancanın kızı, hikayedeki Firavun değil mi? Şuralarda bir ayna olacaktı…

1 Yorum

Nurgül Sever 25 Mart 2023 - 01:32

Eline,koluna,zihnine,kalbine sağlık❤️💙

Cevapla

Yorum Yaz

Hizmetimizi geliştirmek için çerezleri kullanıyoruz. Ayrıntılı bilgi Tamam