Michelin’in Yıldızı  

Çağıl Zeynep Özbey
3 dakika
-+=

“Gastronomi, yemeklerin tarihsel gelişimini, farklı malzemelerin, dengeli bir şekilde nasıl kullanılması gerektiğini, mutfaklar arasında ne gibi farklılıklar ve benzerlikler olduğunu gösteren, modernize edilebilen, geçmişten günümüze bütün yemek tarihini, tek tabağa, adeta bir sanat eseri gibi yansıtabilen bir bilim dalıdır.”

Michelin Rehberi, diğer adıyla ‘Kırmızı İncil’, ilk kez 1889’da rehbere adını veren otomobil lastiği şirketinin sahipleri Andre ve Edouard tarafından Fransa’da ortaya çıktı. Günümüzde Michelin Rehberi’nde, puanlanmış en iyi restoranlar, şefler ve Michelin kavramları yer alıyor. Fakat Michelin Rehberi bu bilgileri yazmak için ortaya çıkan bir rehber değildi. Andre ve Edouard kardeşlerin asıl amacı şirketin ürünlerini satın alan otomobil sahiplerine otomobilleriyle alakalı ipuçlarını anlatan kırmızı bir kitap vermekti. İkinci hedefleri ise sürücülerin yoldayken güzel yemek yemeleri ve konaklayabilmeleri için iyi restoranları tavsiye etmekti. Önerebilecekleri restoranları not alıyorlardı.  1926’dan itibaren ‘fine dine’ restoranları değerlendirmeye başladılar. İlk zamanlarda lokantalar değerlendirmeye alınmıyordu. Fakat zamanla lokantalar değerlendirmeye alınınca rehberin popülerliği arttı. 

Bir restoranda Michelin Yıldızı için aranan 5 ana kural vardır. İlk olarak yemekte kullanılan gıda ürünlerinin kalitesi, ikincisi yemeğin lezzeti ile pişirme tekniklerindeki ustalık, üçüncüsü mutfaktaki şefin kişiliği, dördüncüsü paranın karşılığını alma ve son olarak da müşteri ziyaretindeki tutarlılık.

Listeler değişiklik gösterse de güncel sayılabilecek sıralamada Japonya en fazla Michelin Yıldızı sahibi restorana ev sahipliği yapmaktadır. Sıralamanın sonuncusu ise İzlanda olarak belirtilmiş. Türkiye’yi ise yakın döneme kadar listede göremiyorduk ancak 2022 yılının Ekim ayından itibaren Türkiye de yerini aldı. Köklü bir gastronomi geçmişi olan ülkemizin hak ettiği basamakları hızlıca çıkacağına inanıyorum. Hepimizin de bildiği gibi Anadolu medeniyetler beşiğidir. Geçmişten günümüze bu geniş topraklarda yaşayan birçok millet, kendi kültürünü, geleneğini bu topraklarda yaşadı, izler ve lezzetler bıraktı. Türk mutfağının, genel bir bakışla dengeli bir mutfak olduğunu söyleyebiliriz. Sebze yemeklerinden, hamur işlerine, deniz ve et ürünlerine uzanan geniş bir yelpazedir mutfağımız. Ancak bu zenginliğimize rağmen ‘Taste Atlas’ın Haziran ayında yayınladığı ‘Dünya Lezzet Sıralamasında ‘Amerika 13.  Türkiye 17. sırada yer almaktadır. Her ne kadar objektif olmaya çalışsam da Amerika’nın tarihsel bir yemek kültürü olduğunu düşünmüyorum. Pazarlama ve reklamdaki başarılarıyla bu konumdalar. Konuyu toparlayacak olursam, Türk Mutfağının zenginliğini Michelin gibi büyük bir şirkete ve dünyaya duyurmamızı çok değerli buluyorum. 

Sofralarımızdaki yiyeceklerin önce göze sonra mideye hitap etmesi gerekiyor. ‘Fine Dine’ restoranların abartıldığını düşünenler oluyor. Çünkü önünüze kocaman bir tabakta küçücük bir yiyecek sunuluyor ve buna yüklü miktarda ödeme yapıyorsunuz. Ama gözlerden kaçan bir şey var ki ‘Fine Dine’ restoranların amacı birçok farklı damak tadını birleştirip hem lezzetli hem de dengeli bir tabak hazırlamak. İşinin ehli şefler sunumlarını hazırlarken sanki iyi bir ressamın tablosunun son rötuşlarını yapar gibiler. Onlar da sanatlarını icra ediyorlar.  

Ülkemizde Michelin Yıldızı olan şefler zaten vardı ve artık 5 restoran da yıldızlarına kavuştu. Türkiye’nin dünya çapında lezzet konusunda hak ettiği değeri görmesi dileği ile…

Yorum Yaz

Hizmetimizi geliştirmek için çerezleri kullanıyoruz. Ayrıntılı bilgi Tamam