Z Kuşağı

Emine Ebru Arslan
3 dakika
-+=

Dijital dünya artık toplumların/toplulukların kültürlerinin bir yansıması olmanın ötesine geçti. Müstakil bir dili ve kendine has kültürü olan farklı bir yaşam düzlemi. Kendi değer setleri, imgeleri, yaşam ritüelleri ile içinde var olmayı seçen herkesi dönüştürüyor. O kültürde yargılar, etiketler, davranış kalıpları üzerinden kimlik tarifleri daha mı çok yapılıyor, yoksa benim gözüme daha mı çok takılıyor bilemem ama uzun yıllardır iş dünyasında bir yönetim aracı olarak kullanageldiğimiz pek çok kavrama, dijital dünyanın sıradan kültürel öğelerinden biri olarak rastlamaya halen alışmaya çalışıyorum. 

Aslında şaşırmamam lazım; insan beyninin tanımlayıp, tasnif ederek sakladığı, üzerinde dağarcığından bir sıfat yakıştırdığı bilgiye dair kendini daha güvende hissettiği muhakkak. Bunun içindir ki kategoriler ve genellemelere dair kurulan modeller, jargonlar, özlü sözler kolaylıkla alıcı buluyor. Kuşaklar dili de böyle bir şey. Özellikle de dijital dünyanın teknolojiyi öğrenmemiş, bizatihi içine doğmuş çocukları olarak Z kuşağına ilişkin söylem ve yakıştırmalar sosyal medyanın önemli bir gıdası. Dijital öncesi dünyanın “eski” insanları da, Z kuşağının kendisi de genele matuf yakıştırmalar yaparak bir kuşağı tekil bir insan kimliğine sığdırmaya çalışıyor, her ne kadar herkesin tasviri kendi perspektifinden olsa da…

Eski ekolün insanları gençleri sabırsız, kararsız, kaygılı, engeller karşısında çabuk vazgeçen, bireyselliğini bencilce ön planda tutan, sosyalleşmeyi bilmeyen ifadeleriyle orta noktaya toplarken, gençler kendilerini dünya ile entegre, farklılıkları yargılamayan, hayatı çoklu kimlikler taşıyarak yaşamayı seçen, sosyalleşmeyi bireyselliğine sahip çıkarak yaşayan bir kuşak olarak tarif ediyor.

Zamanın ruhu, içinde büyüttüğü çocuklarını ortak özelliklerle yoğuruyordur elbette ama koskoca bir kuşağı sosyal medya marifetiyle tekil bir gövdeye sığdırmanın sınırlayıcılığından korkarım. 

Bu çocuklar sabırsız olabilir, olmayabilir. Sabrı edilgen bir bekleyişmiş gibi kendilerine sunan ebeveyne başkaldırı olarak reddediyor olabilir ya da çocuk haliyle bir yerde çalıştırılırken adına sabır demeden her gün aynı rutinin içindeki kabullenişi yaşıyor olabilir.

Bu çocuklar kararsız olabilir. Küçüklükten itibaren başta yemek ve oyuncak olmak üzere kendilerine sunulan sınırsız seçenek içinde ne zaman tereddütte kalsalar fikir değiştirme ya da erteleme fırsatını bulanları çoktur. Ama hayatın kendisine pek fırsat sunmadığı için çıkış yolunu tek bir noktadan tarif eden ve o çıkışa kimi zaman umutsuzca, kimi zaman kararlılıkla sarılmaya devam edeni de çoktur.

Bu çocuklar daha kaygılı olabilir. Dünyaya geniş perspektiften baktıkları ve daha çok olasılık hesabı yaptıkları için. Hayata dair beklentileri fazla olduğu için daha kaygılı olabilirler. Ya da tam tersi, alternatif hayatlar ile kendi gerçekliği arasındaki kapatılması zor görünen farkı görüp, düştüğü karamsarlık içinde kaygısı çok olan da olabilir.

Farklılıkları yargılamayıp, çoklu kimlik ararken birden fazla hayatı dünyasına sığdırmaya çalışan da olabilir. Hayatın onu nereye sürüklediğini bilmeden, ömrünü tek kullanımlık bir plastiğin içine doldurulmuş markalı bir kahvenin kimliğine sığdıran da…

Teknoloji ve küreselleşme ile giderek küçülen dünyada rol modelini dünyanın bir başka noktasından seçtiği için, kolayca ulaşılabilirlik hissinin gözlerinde sınırları muğlaklaştırması nedeniyle vatanını tüm Dünya kabul ettiği için, yahut doğduğu toprağa ait referansları ebeveyninden daha fazla ve daha yüksek sesle sorguladığı için yargılayabilir miyiz onu?

Ya da belki tam tersi, henüz okul sıralarında eleştirel düşünmeyi, soru sormayı öğretemediğimiz için hamasetle ve içi boş retorikle duyguları hızla harekete geçene, ait olma hissine karşılık bulmaya çalışana kızabilir miyiz?

Insta’da çıkaracağı bir fotoğraf için iki saat mesai harcayarak sosyal ortamda varoluşsal mücadele vereni de olabilir, dijital ortamda ürettiklerini isimsiz yayınlayarak kalabalığın içinde bireyselliğini yaşamayı isteyeni de. 

Özetle kuşaklar söylemi faydalı olduğu ölçüde tehlikeli, genelleyici olduğu müddetçe indirgemecidir. Aslında her türlü modelleme kendi içinde sınırlayıcılık taşır. Eğer sıklıkla sergilenen davranışsal örüntülerin onları anlamamıza, yargılamadan, değersizleştirmeye çalışmadan ilişki kurmamıza ve desteklememize yardımı varsa, kuşaklar teorilerine gönlümüzü açalım. Diğer yandan zamanın ruhuyla büyüyen bu gençleri daha “iyi” yönetmek, manipüle etmek, satın alacakları türde bir kimlik siyasetini belirlemek içinse tüm teorilerin canı cehenneme. 

Sonuçta tüm teorilerin ötesinde ve tüm zamanların çocuklarının anladığı ve değişmeyen bir tek şey var: Samimi sevginin dili…

Yorum Yaz

Hizmetimizi geliştirmek için çerezleri kullanıyoruz. Ayrıntılı bilgi Tamam