Âşık Veysel’in “Birlik Destânı”na Dair

Sadık Yalsızuçanlar
6 dakika
-+=

Âşık Veysel’in bir tür vahdetnâmesi olan bu şiir, tevhid bilinciyle bakıldığında âlemin nasıl göründüğünü bize pozlayan en güzel manzumelerdendir. Sarih, açık, anlaşılır ve dolaysız söylenen birlik, Hakkın vahdetiyle başlar:

Allah birdir Peygamber Hak
Rabbül alemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası

Birincil buluşma noktası, Hakkın birliğidir. Mabudumuz birdir. O’ndan haberler getiren peygamberimiz birdir. Allah, âlemlerin mutlak rabbidir. Rububiyyet sahibi O’dur. O, en güzel ve tek mürebbidir.

Veysel, bu şiirinde, “ehadiyyet” (Hakkın mutlak birliği/tekliği) zaviyesinden bakar ve bu kevnî ilkede temellendirdiği birliği, dünyanın bütün hallerine doğru daire daire genişletir, indirger, somutlaştırır.

Ehad, Arapçada tek demektir. Allah, çokluk âleminde birdir, yaratışın olmadığı öte/aşkın âlemlerde tektir. O’nun tekliğinden bakıldığında tevhid kemaliyle gerçekleşir. Sâmiha Ayverdi, bir sohbetinde, talebelerine, “evladım, sakın şu bu ne der diye düşünmeyiniz, Allah ne der diye düşününüz. Şu bu yok, Allah vardır” der. Bu, ehadiyyet şiiridir. Sadece O’nun rızasını gözetmektir. İhlastır. Nitekim İhlas suresinin başı da sonu da ehadiyyettir: De ki Allah, tektir… Sadece Allah vardır diye düşünülüp inanılınca, “senlik benlik” ortadan kalkar. Sana görelik bana görelik de kalmaz. O halde bunu söylemenin, buradan başlamanın tam sırasıdır.Veysel, birlik şuurunu bu şekilde temellendirdikten sonra, tevhid ahlakının toplumsal hayatın dokularına nasıl nüfuz etmesi gerektiğini anlatmaya başlar:

Kürt’ü Türk’ü ve Çerkes’i
Hep Adem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi?

Nifak ateşleri ancak böylesi kozmik bir tevhid yaklaşımıyla söndürülebilir. Irkların, renklerin, kavimlerin, cinslerin, türlerin farklı olması hep O’nun birliğindendir ve âyetlerindendir. Nitekim Kuran’da, “dillerin ve renklerin farklılığı, Allah’ın âyetlerindendir” buyurulur. Bir’den çokluk doğar. Farklılık, ancak Bir’in eseridir ve delilidir. Bu topraklarda yeşeren medeniyet(ler), büyük devletler ve toplumsal organizasyonlar, farklı ırk, dil ve renklerin varlığının teminatı olmuştur. Hiçbir medeniyet, ötekini yok ederek kendini var kılmaz. Aksine, ötekine anlayışlı, merhametli, âdil ve konuksever olduğunda ancak medeniyet teşekkül edebilir. Hepsi, Âdem’in oğludur, kızıdır. Tümü, Âdem’den ve “Âdem-i Mânâ”dan neşet etmiştir. Atamız birdir, kaynağımız aynıdır. Yine bu toprakların savunmasında birlikte savaşmış, omuz omuza çatışmışlardır, “beraberce şehit gâzi” olmuşlardır. Kaderleri birdir. Sevinçte, tasada birdirler. Bu birlik, toplumsal varlığımızın özünü oluşturur. Ayrıca, semâvî kitaplar da bu birliği hatırlatmak üzere inmiştir: 

Kuran’a bak İncil’e bak
Dört kitabın dördü de Hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası

Kuran ve özgün halleriyle diğer üç kitap/suhuf, Allah’ın mutlak birliğini insanlara telkin etmiştir. Değişmemiş, özgün halleriyle üçü ve daima korunacak olan Kuran haktır, hakikattir. Onlara dikkatle bakıldığında, insanları ırkından, renginden dolayı küçük görmek, yadırgamak, ötekileştirmek “hakikatte” yüz karasıdır. Hakikat-i halden bakıldığında böyledir. Hakikat mertebesi, “kulum bana o kadar yaklaşır ki, gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili olurum” beyanında ifadesini bulur. “Müminin ferasetinden sakının, o, Allah’ın nuruyla bakar” buyuran Yüce Peygamber’e kulak verildiğinde, Hakkın nuruyla yani hakikat penceresinden bakıldığında farklılığı yadırgamak, başkasını hakir görmek imkânsızlaşır. Bunun için Allah’ın isim ve sıfatlarını düşünmek gerekir:

Binbir ismin birinden tut
Senlik benlik nedir sil at
Tuttuğun yola doğru git
Yoldan çıkıp olma asi

“Allah, göklerin ve yerin nurudur” buyurur Yüce Kuran. Yani her şeyi kuşatmıştır. Bütün varlığın özü, ilâhî nurdur. O halde varlık birdir, Bir’in açılmasıdır. Hepimiz aynı kaynaktan geliyoruz.

Veysel, birinci mısrada, Âl-i İmrân suresinin, 103. Âyetine telmihte bulunur: “Hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı sarılın…” O’na, O’nun resul ve nebilerine, onların size getirdiği habere sımsıkı sarılın.

Tevhid eğitimi, İlâhî isimlerle yapılır. Yaygın olarak “yedi esmâ” üzerinden gerçekleşen benlik terbiyesinde, her aşamada, bir İlahî isme sımsıkı tutunan sâlik, her gün düzenli olarak, -üstadının kendisine telkin ettiği miktarda- esma çeker. Benliğin engellerini ortadan kaldırmak için yapılan bu eğitimde “bin bir ismin birinden tut” diyen Veysel’in ima ettiği bağlanma, meselenin özünü oluşturur. Senlik-benlik silip atılır ve kişi, tuttuğu yolda dosdoğru yürür. Bu mısrada ise, Hud suresinin 112. Âyetine gönderme yapılmaktadır: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” Yoldan çıkmak, isyandır, âsi olmaktır.

Veysel, bu birlik algısını, ülkemizin de sorunlu bir alanına taşır:

Yezit nedir, ne kızılbaş
Değil miyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ateş
Söndürmektir tek çaresi

Şair, dolaysız biçimde soruyor: “Yezit nedir, ne Kızılbaş / Değil miyiz hep bir kardaş?” Ârifler, Yezid’in nefs-i emmâre (kötücül benlik), Hüseyin’in ise, ruh-ı insanî (insanî ruh) olduğunu söyler. Oysa toplumsal alanda, sünnîleri, Alevîler, “yezid” olarak niteler ve ötekileştirir. Sünnîler de Alevîlere çeşitli ithamlarda bulunup ötekileştirir. Bu, Veysel’e göre, Âdem’in çocuklarına yani kardeşlere yakışmamaktadır. Bizim ateş, hepimizi yakmaktadır. O halde tek çare, körükle gitmemek, aksine birlik şuuru ve ahlakıyla onu söndürmektir.

Sonraki bentte, Veysel, gerçeğin da derinden kavranmasını sağlayacak biçimde şöyle konuşur:

Kimi ne çeker dilinden
Hem belinden hem elinden
Hayır ve şer emelinden
Hakikat bunun burası

Bu da bir hadise atıftır: “Eline, beline ve diline hâkim olmak…” Hz. Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin ve bütün âriflerin tavsiyesi böyledir: Eline, diline, beline hâkim ol. İnsan olmanın en güzel belirtileri bunlardır. Kişi, elinden, dilinden ve belinden çok çeker. Sosyal hayatın hemen bütün alanlarındaki çatışmaların üç nedeni olarak bunlar sayılabilir. Burada altın sırrı Şair şu mısrada açıklar: “Hayır ve şer emelinden…” Hayır da şer de Hakkın isteğidir. Bu dünya, zıtlıklar âlemidir. Burada en olumsuz olanla en olumlu olan iç içedir. Dünyanın temel niteliği budur. Çünkü dünya hayatı, bir sınavdır. Sınav şartları gereği, celal cemâl birliktedir. Ama hayrı da şerri de murad eden ve yaratan Hak’tır. Ârifler şöyle demiştir: “Hak, intikamını kul eliyle alır. İç yüzünü bilmeyen, onu kul yaptı sanır. Her şeyin fâili Haktır, kul eliyle işlenir. Hakkın izni olmadan sanma bir çöp deprenir.” Kötülüğün de iyiliğinden Hakkın emeli olduğu, ancak “hakikat mertebesi”nden bakılırsa görülecektir. 

Bu çatışma alanını çözümlemeyi sürdürür Veysel:

Şu âlemi yaratan bir
Odur küllî şeye kadir
Alevî Sünnilik nedir
Menfaattir varvarası

Âlemin yaratıcısı, sahibi birdir. Ve gücü her şeye yetendir. Kıblemiz bir, Kâbemiz bir, Peygamberimiz bir, kitabımız birdir… Bu binlerce birlik içinde ayrılık gayrılık nedir! Alevîlik, sünnîlik nedir? O’nun ehl-i beytini sevmek, saymak ve emrine uyarak O’nun tertemiz soyunun geleneğine bağlanmak, hepimiz için kurtuluş değil midir? Kainatta temiz ve temizleyici iki şey vardır: Su ve elh-i beyt-i Mustafa (sav) Hepimiz bu kutlu soyun izinde olduğumuzda ayrılık gayrılık ortadan kalkacaktır. Gerçek böyleyken “alevîlik-sünnîlik” gerilimi içinden çatışma üretmenin tek anlamı olabilir: Çıkarcılık. Bütün bu gürültünün dibinde, menfaatten başka bir şey yoktur. Veysel tekrar kozmik ilkeye döner:

Cümle canlı hep topraktan
Var olmuşuz emir Haktan
Rahmet dile sen Allah’tan
Tükenmez rahmet deryası

Maddî varlığımızın kaynağı, topraktır. Hepimiz topraktan yaratıldık. Yaratıcı’nın emriyle, bütün canlılar topraktan geldi ve toprakla besleniyor, toprakta yaşıyor. Kaynağımız bir. Toprak olup, merhametle dolmak gerek. Sonsuz ve mutlak merhamet sahibi olan Haktan rahmet dilemeliyiz. O’nun rahmet denizi asla tükenmez…

Bu durumda sağa sola sapmayıp bir olacağız, birlik üzere yaşayacağız, birlikten ayrılmayacağız. Çünkü ikilikten ancak bela gelir. İrfan geleneğimizde, “münafık” tabiri, henüz vahdet terbiyesinden geçmemiş, bütün varlıkta Hakkı görememiş yani tevhide ulaşamamış kişiler için kullanılır. Onlar ikilikte kalmıştır:

Veysel sapma sağa sola
Sen Allah’tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası…

Yorum Yaz

Hizmetimizi geliştirmek için çerezleri kullanıyoruz. Ayrıntılı bilgi Tamam