İlk mekânımız hikâyeleri ile merak uyandıran, mîmârîsi ile göz dolduran Kılıç Ali Paşa Câmii. Her ne kadar yapıldığı yıllarda deniz doldurularak inşâ edilen ilk câmi olarak ihtişâmı ile göz doldursa da günümüzde modern yapılaşmanın gölgesinde kalmış. Bu sebeple câmiyi ve içinde barındırdığı hikâyeleri gün ışığına çıkarmak istedik.
İtalya doğumlu olan Kılıç Ali Paşa’nın asıl adı Giovan Dionigi Galeni’dir. Tarihçiler ise kendisini Occhiali adı ile anmışlar. Rivâyete göre rahip olmak üzere Napoli’ye giderken Cezayirli korsanlar tarafından kaçırılan Kılıç Ali Paşa, uzun süre onlar için çalıştıktan sonra Müslüman olarak Ali adını almıştır.
1548 yılında Turgut Reis ile yolları kesişir. Uzun süren seferlerden sonra 1551’de İstanbul’a gelmiş, 1571-1587 yılları arasında donanma için çalışmış, büyük başarılara imza atmış ve bu sebeple kaptan-ı deryâ ünvânını almıştır.
Devlet adına yaptığı hizmetlerden sonra kalıcı bir eserle hizmetini taçlandırmak ister ve devrin padişahı III. Murat’a bu niyâzını arz eder. Kılıç Ali Paşa’nın bu isteğini nüktedan bir şekilde kabul eden III. Murat “Sizin gibi bir kaptan-ı deryâya karada câmi yapmak yakışmaz, câminizi deryâ üzerinde yapın.” der. Bunu bir emir addeden Kılıç Ali Paşa hazırlıklara başlamak için eserleriyle bir dönemi ihyâ eden Koca Sinan’ın kapısını çalar. Anlaşıp hazırlıklara başlanacağı sırada padişahtan haber gelir. Latîfe ettiğini ve câmiyi istediği yere yapabileceğini söyler. Ancak Kılıç Ali Paşa “Padişahın ağzından söz bir kere çıkar onu tutmamak olmaz.” diyerek padişaha ve değerlerine olan saygısını gösterir.
Medrese ve hamamı da bulunan câminin planı küçük Ayasofya olarak tasarlanmıştır. Ziyâret ettiğinizde, pek çok kişinin gözünden kaçan ayrıntı, dikkatli bakıldığında, girişte bulunan kemerlerde ve kemer altlarında görünen Ayasofya Câmii’nin siluetidir.
Rivâyet olunan ilginç bir olayda şöyledir; câminin inşaatı devam ederken, o sırada Haçlı Donanması’nda olan bir asker Kılıç Ali Paşa’ya esir düşer. Kolundan yaralı olan bu asker köle olarak satın alınır. Bir süre İstanbul’da kalıp câmi inşaatında çalışan bu asker dünya edebiyatının ünlü isimlerinden Don Kişot yazarı Miguel de Cervantes Saavedra’dır. Hatta denilmektedir ki, romandaki karaktere Kılıç Ali Paşa hayat vermiştir.
Osmanlı medeniyetinde hanımlara ayrılmış üst balkon kısımlarını daha fazla görürüz. Peygamber Efendimizin “Cennet anaların ayakları altındadır.” hâdis-i şerîfi üzerine bu balkonlar yapılmış ve hanımlar baş üzerinde tutulmuştur. Bu câmide geniş ve aydınlık balkonu ile bu anlayışın en güzel örneklerinden birini temsil etmektedir.
Balkon haricinde, duvar kısımlarında ve özellikle minber kenarında bulunan İslâm sanatında vahdetten kesrete açılımı gösteren muhteşem işlemeler ve bununla birlikte mihrâbın üzerinde, Kılıç Ali Paşa’nın bir kaptan-ı deryâ olmasına ithafla yazılan gemi şeklindeki Fetih Suresi göz alıcıdır.
Câminin ana girişinde ve mihrâbın iki tarafında, günümüzde hâlâ çalışmakta olan bir sistem fark edeceksiniz. Mîmar Sinan, câminin deniz üzerinde olması sebebiyle, içeri girmeyi istemeyecek olan cemâatin gönlünü ferahlatmak için bu sistemi kullanmıştır. Giriş kapısının iki tarafında mermer silindirlerin monte edilmesi ile oluşturulan sistemin özelliği döndüğü müddetçe câmide her şeyin yolunda olduğunu işaret etmesidir. Ancak bir kayma olursa bu silindirlerin işlemeyeceği ve dolayısıyla önlem almak gerektiği anlaşılacaktır. Koca Sinan’ın hayranlık uyandıran tarafı şudur ki, bu sistem hâlâ tıkır tıkır çalışmaktadır. Câmiye girerken kontrol etmeyi unutmayın!
1587 yılında vefat eden Kılıç Ali Paşa için, câminin kıble cihetindeki hazîreye türbe yapılarak defnedilmiştir. Hazîre içindeki, deniz savaşları sırasında şehit olan Ateş Mehmet Paşa’nın mezar taşı, dönemin taş ustalığının zârafetini yansıtacak şekilde kırık bir gemi direği ve yelkenli şeklinde tasarlanmıştır.
Bu muhteşem câminin sizi tarihte bir yolculuğa çıkarmasını ve bahçesinde bulunan 300 yıllık ıhlamur ağacının kokusunu siz de içinize çekin isterim.